Lagarde: Belirsizlik ekonomiyi sarsıyor, güven kırılgan
Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde, küresel ekonomiye dair belirsizliklerin sürdüğünü ve bu durumun Euro Bölgesi’ndeki ekonomik büyüme üzerinde aşağı yönlü baskı oluşturduğunu vurguladı.

Özellikle ticaret politikalarındaki belirsizlikler, artan gerilimler ve küresel talepteki zayıflama, ekonomik görünümde risklerin hâlâ dengeli olmaktan uzak olduğuna işaret ediyor.
Lagarde, yaptığı son değerlendirmelerde, mevcut ekonomik göstergelerin beklentilerin altında seyrettiğini, bunun da büyümeye dair risklerin aşağı yönlü kalmasına neden olduğunu dile getirdi.
Başkan Lagarde'a göre, dünya genelinde yaşanan ticaret savaşları, uluslararası ilişkilerdeki kırılganlıklar ve enerji piyasalarındaki oynaklık, Avrupa ekonomisinin önümüzdeki dönemde karşı karşıya kalabileceği zorlukları artırıyor.
Küresel Ticarette Süregelen Belirsizlikler
Küresel ticaret sisteminin son yıllarda daha korumacı politikalara yönelmesi, Avrupa gibi dış ticarete dayalı ekonomileri doğrudan etkiliyor.
ABD-Çin gerilimi başta olmak üzere, uluslararası ticaret akışlarında yaşanan aksamalar, yatırımcı güvenini zedeliyor.
Lagarde, bu belirsizliklerin sadece ihracatçılar için değil, aynı zamanda genel ekonomik büyüme açısından da ciddi riskler barındırdığını belirtiyor.
Tedarik zincirlerindeki kırılmaların tam olarak onarılamaması, sanayi üretiminde ve hizmet sektöründe de baskı yaratıyor.
Özellikle enerji ve yarı iletken gibi stratejik alanlarda yaşanan arz kısıtları, Avrupa’daki birçok ülkenin üretim kapasitesini sınırlamaya devam ediyor.
Lagarde, sadece güvenlik politikalarını değil, aynı zamanda ekonomik karar alma süreçlerini de etkilediğini vurguladı.
Rusya-Ukrayna savaşı gibi bölgesel çatışmaların etkileri hâlâ sürerken, Orta Doğu’da artan tansiyon ve Asya-Pasifik’te yaşanan askeri hareketlilikler de finansal piyasalarda kırılganlığı artırıyor.
Bu gelişmeler, enerji fiyatlarında dalgalanmalara yol açarak hem üretici hem de tüketici üzerindeki mali baskıyı artırıyor.
Özellikle doğalgaz ve petrol fiyatlarında yaşanan artışlar, Avrupa ekonomisinin toparlanma sürecini yavaşlatıyor.
Lagarde, bu nedenle karar alma süreçlerinde ihtiyatlı olunması gerektiğini ve politika yapıcıların olası şoklara hazırlıklı olması gerektiğini ifade etti.
Euro Bölgesi’nde Ekonomik Aktivitenin Yavaşlaması
Son veriler, Euro Bölgesi’nde ekonomik büyümenin hız kaybettiğini gösteriyor. Sanayi üretimi, perakende satışlar ve tüketici güveni gibi öncü göstergeler, ekonomide zayıf bir seyir olduğunu ortaya koyuyor. Lagarde, bu gelişmelerin büyüme projeksiyonlarını aşağı yönlü revize etmeye neden olduğunu belirtiyor.
Avrupa Merkez Bankası, fiyat istikrarını sağlamak için faiz politikalarında dikkatli bir duruş sergiliyor. Ancak yüksek faiz oranlarının da kredi kanalı üzerinden ekonomik aktiviteyi sınırladığı biliniyor.
Bu nedenle ECB, parasal sıkılaştırma sürecini ekonomik büyüme üzerindeki etkileriyle birlikte değerlendiriyor.
Enflasyonun Seyri ve Para Politikası Duruşu
Lagarde, Euro Bölgesi'nde enflasyonun düşüş eğiliminde olduğunu ancak hâlâ hedef seviyeye tam olarak ulaşmadığını söyledi.
Gıda ve enerji fiyatlarındaki oynaklık, çekirdek enflasyonda dalgalanmalara yol açarken, ücret artışları da maliyet baskısını canlı tutuyor.
ECB'nin orta vadeli hedefi olan yüzde 2’lik enflasyon oranına ulaşılması için temkinli adımlar atılması gerektiğini belirten Lagarde, para politikasının bu hedef doğrultusunda şekillendiğini ifade etti. Gerekli görülmesi hâlinde faizlerin mevcut seviyelerde bir süre daha tutulabileceği sinyalini verdi.
Belirsizlik Ortamında Politika Esnekliği Öne Çıkıyor
Lagarde, mevcut ekonomik ortamda karar alma süreçlerinde esnekliğin ve veriye dayalı politikalara bağlı kalmanın önemine dikkat çekti.
Gelişen ekonomik göstergelere göre hareket etmenin, hem finansal istikrarı korumak hem de büyümeyi desteklemek açısından kritik olduğunun altını çizdi.
Avrupa Merkez Bankası’nın temel hedefi olan fiyat istikrarı korunurken, aynı zamanda finansal sistemin dayanıklılığının da gözetildiği bir dönemde bulunulduğuna işaret eden Lagarde, risklerin doğru yönetilmesi için daha koordineli bir politika çerçevesine ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.
Maliye Politikalarıyla Uyum Vurgusu
Lagarde, para politikasının tek başına tüm ekonomik sorunları çözmesinin mümkün olmadığını ve maliye politikalarının da bu süreçte tamamlayıcı bir görev üstlenmesi gerektiğini belirtti.
Üye ülkelerin, yapısal reformlar ve hedefli kamu harcamaları yoluyla büyümeyi destekleyecek politikalar geliştirmesi gerektiğini söyledi.
Özellikle yeşil dönüşüm, dijitalleşme ve altyapı yatırımları gibi alanlara odaklanarak ekonomik direnci artırmanın mümkün olduğunu belirten Lagarde, bu alanlardaki yatırımların uzun vadede büyümeyi destekleyeceğini ifade etti.
Temkinli İyimserlik ve Stratejik Hazırlık
Lagarde’ın açıklamaları, Avrupa Merkez Bankası’nın hem mevcut zorlukları net bir şekilde gördüğünü hem de bu risklere karşı proaktif bir duruş sergilemeye çalıştığını ortaya koyuyor.
Her ne kadar ekonomik büyüme üzerindeki riskler ağırlıklı olarak aşağı yönlü olsa da, ECB'nin elindeki araçlarla bu riskleri yönetmeye kararlı olduğu görülüyor.
Küresel ticaret yapısındaki değişimlerin ve finansal piyasalardaki oynaklıkların dikkatle izlenmesi gerektiğini ifade eden Lagarde, Avrupa’nın bu belirsiz süreçte dirençli kalabilmesi için hem yapısal reformlara hem de politika uyumuna ihtiyacı olduğunu belirtti.
Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde, Frankfurt'ta düzenlenen basın toplantısında, ECB Yönetim Konseyi'nin piyasa öngörüleri doğrultusunda faiz oranlarında değişiklik yapmama kararını duyurmasının ardından, küresel ekonomik gelişmelere dair önemli açıklamalarda bulundu.
Lagarde, toplantı sonrası yaptığı değerlendirmede, küresel çapta yaşanan ticaret gerilimlerinin ihracat üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğine dikkat çekerek, bu durumun yalnızca dış ticareti değil, aynı zamanda yatırımlar ve tüketici harcamaları gibi temel ekonomik dinamikleri de aşağı yönlü baskılayabileceğini vurguladı.
Söz konusu gerilimlerin finansal piyasalar üzerindeki güven ortamını zedeleyebileceğini belirten Lagarde, bu güvensizliğin borçlanma maliyetlerini artırarak finansman koşullarını da zorlaştırabileceğini dile getirdi.
Rusya ile Ukrayna arasında süregelen savaşın yanı sıra, Orta Doğu’da yaşanan çatışmaların da küresel ekonomik görünümde ciddi belirsizlik yarattığına değinen Lagarde, bu tür gelişmelerin ekonomik büyüme açısından risk teşkil etmeye devam ettiğini ifade etti.
“Ekonomik büyüme görünümü üzerindeki riskler hâlâ aşağı yönlü baskı altında,” diyen Lagarde, söz konusu gelişmelerin ekonomik faaliyetler üzerindeki etkisinin sürdüğünü belirtti.
Ancak, bu olumsuzluklara rağmen, küresel ticaret ilişkilerinde ve yaşanabilecek olumlu gelişmelerin, özellikle gerilimlerin kısa sürede çözülmesi halinde, ekonomik güvenin yeniden tesis edilmesine katkı sağlayabileceğini söyledi.
Lagarde, bu tür gelişmelerin üretim ve tüketim faaliyetlerini canlandırabileceğine dikkat çekerek, artan savunma ve altyapı harcamalarının da büyümeyi destekleyebileceğini ifade etti.
İş Dünyasında Güven ve Yatırım Dinamikleri
Özellikle iş dünyasındaki güven ortamının yeniden inşa edilmesinin özel sektör yatırımlarını tetikleyebileceğini belirten Lagarde, bu durumun orta vadede ekonomik toparlanma açısından kritik öneme sahip olduğunu vurguladı.
Ekonomik aktörlerin geleceğe dair daha iyimser beklentilere sahip olması, yatırım kararlarını hızlandırarak üretkenliği ve istihdamı artırabilir.
Lagarde ayrıca avronun değer kazanmasının da ekonomik dengeler üzerindeki etkilerine değinerek, güçlü bir avronun ithalatı ucuzlatarak enflasyonist baskıları hafifletebileceğini ifade etti.
Ancak bu durumun, küresel ticaret politikalarındaki belirsizliklerle birlikte değerlendirildiğinde, enflasyon görünümünü tahmin etmeyi daha karmaşık hâle getirdiğini söyledi.
“Enflasyonun gelecekteki seyri, mevcut küresel ticaret politikası ortamındaki dalgalanmalar nedeniyle olağan dışı bir belirsizlik içeriyor,” şeklinde konuştu.
Avro Bölgesi’nin Enflasyon Görünümü ve Ticaret Dengesi
Lagarde, özellikle yüksek gümrük tarifelerinin Avro Bölgesi’nin ihracatını olumsuz etkileyebileceğini belirtti.
Bu tür tarifelerin, bölge ülkelerinin ürünlerine yönelik dış talebi azaltarak üretimi ve ticareti baskılayabileceğini ifade etti.
Ayrıca, küresel ekonomide üretim fazlası bulunan ülkelerin Avro Bölgesi’ne yönelmesi durumunda, bu ürün arzının bölge içindeki fiyatları düşürebileceğine, dolayısıyla da enflasyonun hedefin altına gerileyebileceğine dikkat çekti.
Diğer yandan, küresel tedarik zincirlerinde yaşanabilecek kırılmaların ise ithalat maliyetlerini artırabileceğini, bu durumun da enflasyonist baskıları yukarı çekebileceğini belirten Lagarde, bu tür gelişmelerin Avro Bölgesi için çift yönlü riskler barındırdığını kaydetti.
ECB’nin Döviz Kuru Politikası ve Yaklaşımı
Döviz kurlarına ilişkin açıklamalarda da bulunan Lagarde, ECB'nin herhangi bir belirli döviz kurunu hedeflemediğinin altını çizdi.
Ancak, döviz kurunun fiyat istikrarı açısından kritik bir belirleyici olduğunu belirten Lagarde, bu nedenle kur hareketlerini yakından takip ettiklerini söyledi.
Avronun değer kazanmasının ithalat fiyatlarını düşürerek enflasyonu aşağı çekebileceğini belirten Lagarde, bu durumun para politikası kararları açısından önemli bir faktör olduğuna işaret etti.
AB-ABD Ticaret Görüşmeleri ve Tarife Gerginliği
Lagarde, Avrupa Birliği (AB) ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında devam eden ticaret müzakerelerine de değinerek, bu sürecin seyri hakkında bilgi verdi.
AB ve ABD arasındaki tarife görüşmelerinin belirsizliğini koruduğunu vurgulayan Lagarde, “Bu sürecin nasıl sonuçlanacağını yakından takip ediyoruz.
Tarife konusunda netlik kazanılması, yalnızca merkez bankaları için değil, tüm ekonomik aktörler açısından memnuniyetle karşılanacak bir gelişme olacaktır,” dedi.
Lagarde, söz konusu ticaret gerilimlerinin çözümünün piyasalar üzerindeki belirsizlik baskısını azaltacağını belirterek, bunun hem özel sektör karar alma mekanizmalarında hem de tüketici güveninde olumlu etkiler yaratacağını ifade etti.
ECB’nin Faiz Kararı: Beklentilerle Uyumlu
Öte yandan ECB, bugün gerçekleştirdiği toplantıda faiz oranlarında bir değişikliğe gitmeyerek, mevcut para politikası duruşunu korudu.
Buna göre, mevduat faizi yüzde 2 seviyesinde sabit bırakılırken, temel refinansman faizi yüzde 2,15 ve marjinal borçlanma faizi de yüzde 2,40 düzeyinde tutuldu. Bu karar, piyasa aktörlerinin büyük çoğunluğunun beklentileriyle örtüştü.
ECB’nin bu kararını yorumlayan Lagarde, mevcut faiz seviyesinin, Avro Bölgesi’nin karşı karşıya olduğu belirsizliklerle başa çıkmak için yeterli bir esneklik sunduğunu dile getirdi.
ECB’nin mevcut para politikası duruşunun, enflasyon hedefiyle uyumlu bir şekilde sürdürülebilir olduğunu belirten Lagarde, gerektiğinde ilave önlemler almaya hazır olduklarını da vurguladı.
ABD'nin Gümrük Vergileri ve Avrupa’ya Etkileri
Christine Lagarde’nin açıklamaları, ABD'nin AB ürünlerine yönelik gümrük tarifeleriyle ilgili geçmişteki hamlelerini yeniden gündeme getirdi.
Özellikle Donald Trump döneminde uygulamaya alınan çelik ve alüminyum ürünlerine yüzde 50, otomotiv ürünlerine yüzde 25 ve diğer birçok sektöre yüzde 10 oranında getirilen tarifeler, transatlantik ticarette gerilimi artırmıştı.
Trump, 1 Ağustos'tan itibaren AB'den ithal edilen tüm ürünlere sektörel tarifelere ek olarak yüzde 30 oranında genel bir gümrük vergisi uygulanacağını belirtmişti.
Bu durum, AB tarafında büyük bir ekonomik risk ve belirsizlik unsuru olarak değerlendirilmişti. Şu anda AB ve ABD yetkilileri arasında bu tarifelerle ilgili müzakereler devam ediyor.
Belirsizlik Ortamında Dengeli Politika Arayışı
Lagarde’nin açıklamaları, Avrupa Merkez Bankası’nın küresel belirsizliklerle dolu mevcut ekonomik ortamda dikkatli ve temkinli bir para politikası izlemeye devam ettiğini ortaya koyuyor.
Ticaret savaşları, riskler ve döviz kuru dalgalanmaları gibi faktörlerin ekonomi üzerinde yarattığı belirsizliklere rağmen, ECB’nin enflasyon hedefi doğrultusunda hareket etmeyi sürdürdüğü görülüyor.
Ekonomik aktörlerin güvenini korumak, yatırım ve tüketim kararlarını teşvik etmek adına alınan faiz kararları ile ECB, hem fiyat istikrarını sağlamayı hem de ekonomik büyümeye destek olmayı amaçlıyor.
Küresel gelişmelerin seyri ise bu politikaların ne ölçüde sürdürülebileceğini belirleyecek temel unsur olarak ön plana çıkıyor.