TCMB finansal istikrar raporu: Sıkı politika etkili, kredi büyümesi yavaşladı
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), finansal sistemin genel görünümünü ve piyasalar üzerindeki etkileri analiz ettiği Finansal İstikrar Raporu’nun son sayısını yayımladı.

Raporun öne çıkan bulguları, Mart ve Nisan 2025 döneminde para politikasında atılan sıkılaştırıcı adımların, Türkiye ekonomisinde Türk Lirası’na olan güveni artırıcı yönde etkiler yarattığını ortaya koydu.
Raporun ilgili bölümlerinde, özellikle dövizden Türk Lirası’na geçişin teşvik edilmesine yönelik politikaların piyasalar tarafından benimsendiği ve bu çerçevede bireysel (gerçek kişi) ile kurumsal (tüzel kişi) yatırımcıların TL mevduat tercihlerini sürdürdükleri vurgulandı.
Son aylarda yaşanan küresel ve yerel ölçekteki finansal oynaklıklara rağmen, TL cinsinden mevduatın toplam içindeki payının güçlü seyrini koruduğu belirtildi.
Para Politikası Adımları ve TL Tercihi
TCMB tarafından Mart ve Nisan aylarında uygulamaya konulan sıkı para politikası önlemleri, finansal istikrarın sağlanması açısından önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.
Politika faiz oranlarında yapılan artışlar, makro ihtiyati önlemlerin devreye alınması ve TL'yi destekleyen likidite politikaları gibi bir dizi önlem sayesinde piyasada Türk Lirası’na olan ilginin yeniden arttığı gözlemlendi.
Bu kapsamda, TCMB'nin politika faizinde gerçekleştirdiği artırımlar, enflasyonla mücadelede kararlılık mesajı verirken, aynı zamanda finansal yatırımcıların Türk Lirası'na yönelik beklentilerini de olumlu yönde etkiledi.
Özellikle döviz kurundaki dalgalanmalara karşı alınan tedbirler ve TL cinsinden finansal araçlara erişimin kolaylaştırılması, yatırımcı tercihlerinin yeniden Türk Lirası lehine şekillenmesinde etkili oldu.
Mevduat Kompozisyonunda Değişim
Finansal İstikrar Raporu’na göre, TL mevduatların toplam mevduat içindeki payı, dönemsel dalgalanmalara rağmen yüksek seviyesini korumayı başardı.
Gerçek kişilerin mevduat tercihlerinde TL'nin ağırlığı artarken, şirketlerin de TL cinsinden tasarruf araçlarına yönelimi belirginleşti. TCMB, bu durumu özellikle sıkılaşma süreciyle birlikte artan reel getiri beklentisine bağladı.
Kur korumalı mevduat hesaplarının yeniden yapılandırılması ve TL mevduat faizlerinin cazip hale gelmesi, yatırımcıların dövize olan ilgisini azaltıcı etki yaratırken, finansal istikrarı destekleyici bir unsur olarak öne çıktı.
Rapor, son aylarda yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatlarında çözülme eğiliminin başladığını, bu çözülmenin önemli bir kısmının TL mevduatlara geçişle sonuçlandığını ortaya koyuyor.
Finansal Dalgalanmalara Karşı Dayanıklılık
Rapor, Mart ve Nisan aylarında global piyasalarda yaşanan belirsizlikler, jeopolitik gelişmeler ve yurtiçinde yaşanan ekonomik dalgalanmalara rağmen, Türkiye finansal sisteminin genel olarak dirençli bir yapıda olduğunu gösteriyor.
TCMB, alınan politika önlemleri sayesinde finansal sistemin temel göstergelerinde bir bozulma yaşanmadığını, bilakis dengelenme eğiliminin sürdüğünü ifade ediyor.
Bu dönemde artan faiz oranlarının kredi büyümesini sınırladığı, buna karşılık tasarruf eğilimini artırdığı belirtiliyor.
Özellikle bireylerin tasarruflarını daha güvenli liman olarak gördükleri TL mevduatlarda değerlendirmeye yönelmeleri, hanehalkı bilançolarında da olumlu bir etki yarattı. TCMB, bu durumun hem fiyat istikrarına hem de finansal istikrara katkı sunduğunu belirtiyor.
Yatırımcı Güveni ve Enflasyon Beklentileri
Raporun önemli bir diğer başlığı ise yatırımcı güveniyle ilgili değerlendirmeleri içeriyor. TCMB, sıkı para politikası duruşunun yalnızca kısa vadeli fiyat hareketlerini değil, aynı zamanda orta ve uzun vadeli beklentileri de olumlu yönde etkilediğini belirtiyor.
Enflasyonla mücadele çerçevesinde uygulanan önlemlerin piyasa aktörleri tarafından dikkatle takip edildiği ve alınan kararların kredibiliteye katkı sunduğu vurgulanıyor.
Bununla birlikte, finansal sektörde yer alan bankaların bilançolarında da TL cinsinden varlıkların ağırlığının artmakta olduğu belirtiliyor.
Bu durumun bankacılık sektörünün risk yapısını daha dengeli hale getirdiği ve finansal şoklara karşı dayanıklılığı artırdığı ifade ediliyor.
TL’yi Teşvik Eden Politikalar Etkili Oldu
TCMB’nin raporunda yer verilen bir diğer önemli vurgu ise, TL’ye olan ilgiyi artırmak için uygulanan teşvik politikalarının sonuç vermeye başladığı yönünde.
Özellikle TL mevduatlara uygulanan vergi avantajları, getiri oranlarının artırılması ve kur riskini azaltmaya yönelik önlemler, yatırımcıların yeniden TL cinsinden ürünlere yönelmesinde belirleyici oldu.
TL’nin cazip hale gelmesinde, döviz kuru üzerindeki spekülatif baskının azaltılması ve dövize geçişin maliyetli hale getirilmesi de etkili faktörler arasında yer aldı.
TCMB, bu politikaların sürekliliği sayesinde orta vadede TL’ye olan güvenin daha da artacağını ve finansal sistemin istikrarının güçleneceğini öngörüyor.
Genel olarak değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın son raporu, para politikasında izlenen sıkı duruşun ve uygulanan yapısal önlemlerin meyvelerini vermeye başladığını ortaya koyuyor.
Türk Lirası’nın yeniden yatırımcılar için bir değer saklama aracı haline gelmeye başladığı bu süreçte, TCMB’nin kredibilitesi ve kararlılığı büyük önem taşıyor.
Önümüzdeki dönemlerde enflasyonun kontrol altına alınması, finansal sistemin daha sağlıklı işlemesi ve tasarrufların daha üretken alanlara yönlendirilmesi gibi hedeflere ulaşılmasında, TCMB'nin uyguladığı para politikası araçlarının etkinliği belirleyici olmaya devam edecek.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2025 yılı Mayıs ayına ilişkin Finansal İstikrar Raporu'nu kamuoyuyla paylaştı.
Bankanın resmi internet sitesinde yayımlanan rapor, hem küresel hem de yurt içi ekonomik gelişmeleri kapsamlı biçimde değerlendirerek finansal istikrar üzerindeki etkileri ortaya koyuyor.
Küresel Belirsizlikler ve Finansal Piyasalar Üzerindeki Baskılar
Raporda, küresel ticaret politikalarında yaşanan belirsizliklerin küresel piyasalarda dalgalanmalara yol açtığı ve yatırımcı güvenini zedelediği ifade edildi.
Bu durumun özellikle portföy yatırımlarında azalışlara neden olduğu kaydedilirken, dünya genelinde uygulanan ekonomi politikalarının belirsizlik endeksinde pandemi dönemindeki zirvenin de aşıldığı belirtildi.
ABD dolarının gelişmiş ülke para birimleri karşısında değer kaybettiği; buna karşılık, gelişmiş ülkelerde uzun vadeli devlet tahvili faizlerinin yükseldiği gözlemlendi.
Bu küresel dalgalanmaların etkisiyle gelişmekte olan ülkelerde kredi temerrüt takası (CDS) primlerinin arttığı, aynı zamanda bu ülkelerden portföy çıkışlarının hız kazandığı vurgulandı.
Ticari ve Bireysel Kredilerde Sıkılaşma Etkisi
Raporda yer verilen analizlere göre, ticari kredi büyümesinde yatay bir seyir dikkat çekerken, 2025 yılı Mart ayından itibaren büyümenin Türk lirası lehine geliştiği tespit edildi.
Uygulanan sıkı para politikası ve destekleyici makroihtiyati çerçevenin, ticari kredilerdeki büyümeyi sınırlar dahilinde tuttuğu belirtildi.
Yabancı para cinsinden ticari kredilerde büyüme sınırının %0,5’e düşürülmesi ve döviz piyasalarında yaşanan volatilitenin etkisiyle bu kredi türünde büyümenin ciddi şekilde yavaşladığına dikkat çekildi.
Buna karşılık, TL cinsinden ticari kredilerde kısmi bir canlanma yaşandığı vurgulandı. Kredi sınırları dışında kalan sektörlerde ise büyüme hızının daha yüksek olduğu, bu durumun ticari kredi faizlerinin yüksek seviyelerde kalmasına ve finansal sıkılığın sürmesine neden olduğu ifade edildi.
Bireysel Kredilerde Yavaşlama ve Risk Görünümü
2025 yılı itibarıyla bireysel kredilerde büyümenin yavaşlama eğilimi gösterdiği raporda öne çıkan konular arasında yer aldı.
Bu yavaşlamada sıkı para politikası uygulamalarının etkili olduğu değerlendirmesi yapıldı. Bireysel kredi kartı (BKK) harcamalarında büyüme hızının azaldığı, ihtiyaç kredilerinin ise kredili mevduat hesapları (KMH) aracılığıyla daha yatay bir büyüme sergilediği belirtildi.
KMH hariç ihtiyaç kredilerinin ise %2’lik aylık büyüme sınırının altında seyrettiği ifade edildi. 2024’ün son çeyreğinde BKK ve ihtiyaç kredileri için devreye alınan yapılandırma düzenlemelerinin kredi kalitesindeki bozulmayı kısmen sınırladığı; ancak bu segmentlerde risklerin yüksek seyrini sürdürdüğü dile getirildi.
Konut Kredi Piyasasında Canlanma Sinyalleri
Raporda dikkat çeken bir diğer başlık ise konut kredilerine ilişkin oldu. 2024 yılının başından itibaren konut fiyatlarının reel bazda düşmesi, konut kredisi faiz oranlarındaki gerileme ve ertelenmiş konut talebiyle birlikte bu alandaki kredi büyümesinde artış yaşandığı belirtildi.
Ancak genel finansal sıkılaşmanın aktif kalitesi üzerindeki olumsuz etkisinin sınırlı kaldığı ve bankacılık sektöründeki tahsili gecikmiş alacak (TGA) oranının ılımlı bir yükseliş eğiliminde olduğu ifade edildi.
Bankacılık Sektörü ve Likidite Göstergeleri
Türk bankacılık sisteminin, karşılık oranlarının yüksek seviyelerde tutulması sayesinde kredi risklerindeki artışa karşı korunaklı olduğu değerlendirilirken, sermaye tamponlarının güçlü yapısını sürdürdüğü kaydedildi.
Bankaların hem Türk lirası hem de yabancı para likidite tamponlarının güçlü seyrettiği; likidite karşılama oranı (LKO) ve kredi-mevduat (KM) oranı gibi göstergelerin olumlu görünümünü koruduğu vurgulandı.
Mart ayı itibarıyla yurt dışı yerleşiklerin TL pozisyon azaltımı nedeniyle sistemdeki fazla likiditenin hızla gerileyerek bir TL likidite açığına dönüştüğü ifade edildi.
Bununla birlikte, TCMB’nin mart ve nisan aylarında attığı sıkılaşma adımlarının TL’ye olan talebi artırdığı ve TL mevduatın güçlü seviyelerini koruduğu aktarıldı.
Yurt Dışı Finansman Koşulları ve Banka Karlılığı
Raporda, küresel risklerin artmasına rağmen Türk bankalarının yurt dışından sağladıkları yabancı para finansmanda bir azalma yaşanmadığı, hatta bazı göstergelerde artış görüldüğü belirtildi.
Sendikasyon kredilerinin yüksek oranlarla yenilendiği ve bu kredilerin maliyetlerinde gerileme kaydedildiği vurgulandı.
Ancak, küresel gelişmelerin uzun vadeli dış borçlanma maliyetleri üzerinde belirleyici olmaya devam edeceği uyarısı yapıldı.
Faiz politikalarının etkisiyle bankaların net faiz marjında toparlanma gözlemlendiği, özellikle TL mevduat için ödenen zorunlu karşılık faiz oranının artırılması gibi düzenlemelerin bankaların net faiz gelirlerini desteklediği belirtildi.
Aynı zamanda, ücret, komisyon ve hizmet gelirlerinin güçlü seyri de banka kârlılıklarına katkı sağlamaya devam etti.
Buna rağmen, krediler için ayrılan karşılık giderlerindeki artışın kârlılık üzerindeki pozitif etkileri sınırladığı not edildi.
Reel Sektör ve Hane Halkı Borçluluğu
Reel sektörün borçluluğundaki düşüş eğilimi devam ederken, bu borçluluğun benzer ülke ortalamalarının oldukça altında kaldığı belirtildi.
Ancak Mart 2025’e kadar süren dönemde yabancı para kredi büyümesinin güçlü seyrettiği ve TL cinsi varlık tercihinin artmasının, reel sektörün döviz açık pozisyonunu yükselttiği ifade edildi.
Daha sonraki süreçte bu pozisyon artışının durduğu, döviz geliri olan firmaların yabancı para kredi içindeki ağırlığının artmasının ise riskleri bir miktar sınırladığı belirtildi.
Hane halkı tarafında ise borç/gelir oranının düşük seviyesini koruduğu, ancak KMH kullanımlarındaki artışın ihtiyaç kredisi borçluluğunu artırdığı vurgulandı.
Bireysel kredilerde vade kısalması nedeniyle bazı bireylerin gelir uyumsuzluğu yaşadığı ve bu durumun kredi riskini artırdığı ifade edildi.
TL cinsi varlıkların hane halkı portföyündeki ağırlığı artarken, döviz tevdiat hesapları ve kur korumalı mevduatların payında azalma gözlemlendi.
Buna karşılık, menkul kıymet yatırım fonları ile bireysel emeklilik fonlarına olan ilginin arttığına dikkat çekildi.
Dengeli Görünüm ve İhtiyatlı Yaklaşım
TCMB’nin yayımladığı Finansal İstikrar Raporu’na göre, küresel ölçekte artan belirsizliklere rağmen Türkiye’de bankacılık sektörünün sağlam duruşunu koruduğu ve alınan makroihtiyati önlemlerin kredi piyasalarındaki aşırılıkları sınırladığı görülüyor.
Bankaların güçlü sermaye yapısı, likidite tamponları ve kârlılık dinamikleri, olası şoklara karşı dayanıklılığı artırıyor.
Bununla birlikte, rapor; hem yurtiçinde hem de küresel düzeyde ihtiyatlı duruşun sürdürülmesi gerektiği yönünde güçlü sinyaller veriyor.