Yerli gidiyor, yabancı geliyor! Çifte standart algısı

Verilere göre, yılın ilk 9 ayında Türkiye’ye gelen toplam doğrudan yatırım miktarı, 11,4 milyar dolara ulaştı. Tam da bu dönemde Türk sanayicisi, üretici ve yatırımcı, yeni yatırımlarını yurtdışında yapmayı tercih ediyor.

Yerli gidiyor, yabancı geliyor! Çifte standart algısı

Dünya Gazetesi'nden Dr. Hakan Çınar'ın yazısından alıntı

Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YA­SED), “Rakamlarla Uluslararası Doğ­rudan Yatırımlar” bülteniyle, 2025 yı­lının Eylül ayında, Türkiye’ye 722 milyon do­larlık Uluslararası Doğrudan Yatırım girişi gerçekleştiğini açıkladı.

Verilere göre, yılın ilk 9 ayında Türkiye’ye gelen toplam doğrudan yatırım miktarı, 11,4 milyar dolara ulaştı. İlk 9 ayda önce­ki yıla göre artış oranı ise yüzde 46.

11,4 milyar do­ların 8 milyar doları yatırım amaçlı gelen sermaye iken, 1,6 milyar doları gayrimenkul alımı amaçlı, 2,6 milyar doları ise borçlanma araçları ile ülkeye giriş sağladı.

8 milyar dolarlık yatırım sermayesi girişinin 2,7 milyar dolarını toptan ve perakende­ye yönelik olurken, bu rakamın yüzde 34’lük payı­nı gıda ürünleri, içecek ve tütün imalatı sektörüne gerçekleşti.

Bilgi ve iletişim hizmetleri sektörü de yine yüksek oranda yatırım çeken sektörler ara­sında yer aldı. Ancak bu girişlerin çoğunun üretim odaklı olmadığını da belirtmeden edemeyeceğim.

Pandemi dönemiyle başlayan süreçten bu ya­na ülkemiz, yabancı sermayenin gelmesini daha fazla ister bir ekonomik politika yürütüyor.

Faiz­ler artırılıyor, uluslararası fonlara mesajlar veri­liyor, reform ve güven dili öne çıkarılıyor. Gelen sermaye, kısa vadeli, sıcak ve fırsat arayan para mı, yoksa uzun vadeli üretim yatırımı mı?

Bu so­ruyu sorarken bir başka tablo dikkat çekiyor. Ya­bancı sermaye gelirken, yerli sermaye ülkeyi terk ediyor. Bu, ekonomimizin önümüzdeki dönemde çözmesi gereken en kritik çelişki.

Son aylarda Türkiye’ye yönelik yabancı portföy girişlerinde de artış var. Borsa İstanbul yeniden küresel yatırımcıların radarına girmiş durumda. Bunun üç temel nedeni var:

1 Yüksek faiz oranları, kısa vadeli sermaye için cazip bir getiri fırsatı yaratıyor.

2 Makroekonomik istikrar söylemi yeniden güç kazandı.

3 Türkiye’nin üretim kapasitesi ve bölgesel ko­numu hâlâ cazibesini koruyor.

Finansal piyasalar için gelen sermaye, üretim ekonomisine değil, faiz farkına yatırım yapıyor.

Bu nedenle asıl soru şu; bu para Türkiye’ye mi geliyor, yoksa Türkiye üzerinden geçiyor mu?

Yerli sermaye neden gidiyor?

Tam da bu dönemde Türk sanayicisi, üretici ve yatırımcı, yeni yatırımlarını yurtdışında yapmayı tercih ediyor.

Mısır, Romanya, Sırbistan, Polonya ve hatta Kuzey Afrika ülkelerinde Türk sermayesi adeta yeni bir sanayi kolonisi oluşturuyor.

Nedenleri açık:

-Öngörülebilir vergi sistemi,

-Daha düşük enerji maliyetleri,

-Finansmana kolay erişim,

-Hukuki güven ve istikrarlı iş ortamı.

Yerli sermaye, ucuz işgücü arayışında değil; ön­görülebilirlik arayışında.

Bu durum, aslında ekonominin “yatırım ikli­mi”ndeki güven sorununu gösteriyor.

Yatırım ikliminde çifte standart algısı

Türkiye’de yıllardır şu tablo var: Yabancı yatı­rımcıya özel teşvik, özel hukuk, özel kolaylık.

Yerli yatırımcıya ise karmaşık mevzuat, belir­siz vergi düzeni ve finansman zorluğu. Bu durum ister istemez bir çifte standart algısı yaratıyor.

Bir ülke, yabancı yatırımcıyı çekmeye çalışırken yer­li yatırımcıyı küstürüyorsa, uzun vadede kazançlı çıkmaz. Çünkü yabancı yatırımcı, fırsat bittiğin­de gider; ama yerli yatırımcı gittiğinde, üretim, is­tihdam ve vergi tabanı da gider.

Sermaye milliyetsizdir. Sermaye rengi değil, yö­nü izler. Ama sermayenin yönü, güveni gösterir.

Yabancı güvenle gelir, yerli güven eksikliğiy­le gider. Bu tablo sadece finansal bir kayıp değil, aynı zamanda bilgi, deneyim ve aidiyet kaybıdır. Yerli sermaye gittiğinde, o ülkenin üretim hafıza­sı da gider.

İşte bu nedenle, sermaye hareketlerinin yönü bir ülkenin ekonomik sağlığını gösteren en net göstergedir.

Ekonomi politikalarında öncelik değişmeli

Geçtiğimiz günlerde ülkemizin önemli ve bü­yük STK’larından birinin davetinde; ben bıra­kın yabancı sermayeyi getirmeyi, yerli sermaye­yi koruyamıyoruz dediğimde tüm davetlilerin de benimle aynı görüşte olduğunu gördüm.

Elbette yabancı sermaye gelsin politikasını sürdürelim, ama yerli sermaye kalsın politikasına şu dönem­de daha fazla ağırlık vermek zorundayız. Bunun için olması gereken şartlar ise son derece açık.

Hukukun üstünlüğü sağlanmalı, vergi sistemi sa­de, öngörülebilir ve adil olmalı, kur istikrarı yatı­rımcının plan yapabileceği bir düzeye getirilme­li, teşvik politikaları, yerli ve yabancı arasında ayrım yapmadan eşit şekilde uygulanmalı.

Eko­nominin geleceği, yalnızca dış kaynak çekmek­te değil; mevcut sermayeyi sistem içinde tutabil­mekte gizli.

Bugün Türkiye’de iki yönlü bir sermaye trafi­ği var, yabancı sermaye geliyor, yerli sermaye gi­diyor.

Bu tabloyu tersine çevirebilmek için faiz oran­larından önce, güven oranını artırmak gerekiyor, kendi yatırımcımıza yeterli güven veremediğimiz ortamda ne yazık ki yabancı yatırımcının da gü­venmesini bekleyemeyiz.