TVF’de borçlanma riski: Paralel hazine tartışması

Türkiye Varlık Fonu (TVF), son dönemde finansal yapısındaki borçlanma artışıyla dikkat çekiyor. 20 aylık süre zarfında, fonun borç stoku yaklaşık 4,6 milyar dolar seviyesinde yükseldi.

TVF’de borçlanma riski: Paralel hazine tartışması

Şubat 2024 itibarıyla kümülatif borç stoku yalnızca 500 milyon dolar civarındayken, bu süreçte gerçekleştirilen ardışık borçlanmalar sonucu Eylül 2025 itibarıyla toplam borç stoku 4 milyar 549 milyon dolara ulaştı. Bu artış, TVF’nin finansal stratejileri ve yatırım hamleleriyle yakından ilişkili olarak değerlendiriliyor.

TVF’nin borçlanma riski: Paralel hazine endişesi

Türkiye Varlık Fonu, Türkiye’nin stratejik varlıklarını yönetmek ve uzun vadeli ekonomik büyümeye katkı sağlamak amacıyla 2016 yılında kuruldu.

TVF’nin borçlanma riski: Paralel hazine endişesi

Fon, enerji, ulaşım, finans ve sanayi gibi farklı sektörlerde önemli yatırımlara sahip. Ancak son dönemdeki borçlanma artışı, fonun finansman yöntemleri ve sürdürülebilirlik açısından bazı soru işaretleri yaratıyor.

TVF’nin borçlanma riski: Paralel hazine endişesi

Uzmanlar, TVF’nin borçlanma eğiliminin hem yurtiçi hem de yurtdışı finansal piyasalar üzerindeki etkilerini dikkatle izliyor.

TVF’nin borçlanma riski: Paralel hazine endişesi

Şubat 2024’te sadece 500 milyon dolar olan borç stoku, fonun mali politikalarındaki değişikliklerin ve yatırım planlarının bir sonucu olarak hızla yükseldi.

TVF, bu süreçte birçok farklı borçlanma aracı kullanarak kaynak sağladı. Özellikle uluslararası piyasalardan temin edilen krediler ve tahvil ihracatları, borç stokunun artmasında belirleyici görev aldı. Bu artış, fonun büyüme ve yatırım hedeflerini finanse etme stratejisinin bir yansıması olarak görülüyor.

Eylül 2025 itibarıyla TVF’nin borç stoku 4 milyar 549 milyon dolara ulaşırken, bu artışın sektörel dağılımı da dikkat çekiyor.

Fonun enerji, altyapı ve teknoloji alanındaki yatırımlarının finansmanı için kullanılan kaynakların büyük kısmı borçlanma yoluyla karşılandı.

Bu durum, kısa vadeli finansman ihtiyacının uzun vadeli borçlanma ile dengelenmeye çalışıldığını gösteriyor.

Öte yandan borç artışının ekonomik riskler ve döviz kuru dalgalanmaları üzerindeki etkileri de gündemdeki tartışmalar arasında yer alıyor.

TVF yetkilileri, borçlanmanın fonun yatırım kapasitesini artırmaya yönelik stratejik bir adım olduğunu belirtiyor.

Fon, elde edilen kaynakları hem devletin stratejik varlıklarına yatırım yapmak hem de ekonomik büyümeyi destekleyen projelere aktarmak için kullanıyor.

Bu bağlamda borçlanmanın, fonun uzun vadeli hedefleri ve Türkiye ekonomisine sağlayacağı katkı açısından bir araç niteliği taşıdığı ifade ediliyor.

Ancak borç stokunun hızlı yükselişi, finans çevrelerinde bazı kaygıları da beraberinde getiriyor. Analistler, fonun borçlanma oranının yönetilebilir seviyelerde tutulması gerektiğine dikkat çekiyor.

Aksi takdirde, borç yükü fonun gelecekteki yatırım kapasitesini sınırlayabilir ve finansal esnekliğini azaltabilir. Bu noktada, TVF’nin borç yönetimi ve risk stratejilerinin kritik önemde olduğu vurgulanıyor.

Fonun borçlanma politikasını etkileyen bir diğer faktör ise Türkiye’nin makroekonomik durumu. Döviz kurları, enflasyon ve küresel finansal koşullar, TVF’nin borçlanma maliyetini doğrudan etkiliyor.

Son dönemde döviz kurlarındaki oynaklık ve küresel faiz artışları, fonun uluslararası piyasalardan sağladığı kredilerin maliyetini artırmış durumda. Bu durum, borçlanma stratejisinin daha dikkatli ve planlı bir şekilde yürütülmesini gerekli kılıyor.

TVF’nin borçlanma artışı, aynı zamanda yatırımcılar ve uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları tarafından da yakından izleniyor.

Borç stokunun yönetilebilir seviyede tutulması, fonun kredibilitesini koruması açısından büyük önem taşıyor.

Ayrıca, fonun borçlanma ve yatırım stratejilerinin şeffaf bir şekilde açıklanması, piyasalarda güven ortamının sağlanmasına katkı sağlıyor.

Türkiye Varlık Fonu’nun son 20 aylık süreçte borç stokunu 4 milyar 549 milyon dolara yükseltmesi, fonun büyüme hedefleri ve yatırım stratejilerinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

Bu artış, fonun ekonomik kalkınmaya katkı sağlama amacını destekleyen bir finansal araç olsa da, borç yönetimi ve risk stratejilerinin titizlikle uygulanması gerekiyor.

TVF’nin önümüzdeki dönemde hem borç stokunu dengede tutması hem de stratejik yatırımlarını sürdürülebilir bir şekilde finanse etmesi, Türkiye ekonomisi açısından kritik önem taşıyor.

TEPAV Maliye ve Para Politikası Araştırmaları Merkezi Direktörü Coşkun Cangöz, Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF) borçlanma eğilimi üzerine yaptığı değerlendirmelerde, benzer fonların dünya genelinde genellikle kaynak biriktirme ve uzun vadeli yatırım odaklı faaliyet gösterdiğine dikkat çekti.

Ancak TVF’nin, ağırlıklı olarak kamu şirketlerinden oluşan bir portföyü yönetirken borçlanmayı tercih etmesi, fonun işleyişinde farklı ve potansiyel riskli bir yaklaşım ortaya koyuyor.

Türkiye Varlık Fonu’nun Borçlanma Eğilimi ve Getirdiği Riskler Üzerine Bir Değerlendirme

Cangöz, TVF’nin Hazine’den daha yüksek maliyetle borçlanmasının yanı sıra şeffaflık eksikliğinin ciddi bir sorun olduğunu vurguluyor.

Bu borçların fon portföyünde nerelerde kullanıldığına dair net bir bilginin bulunmadığını, dolayısıyla Hazine’ye ne tür dolaylı yükümlülükler getirdiğinin kamuya açıklanmadığını belirtiyor.

Ayrıca, kamu kuruluşlarının sağladığı Hazine garantisi dışında kalan borçlanmaların istatistiklerde görünmediğini de hatırlatarak, şeffaflık eksikliğinin olası riskleri artırdığını ifade ediyor.

Paralel Hazine Eleştirilerini Hatırlatan Borçlanma

TVF’nin borçlanmasını uluslararası finansal piyasalara erişim açısından olumlu bulan görüşler olabileceğini, ancak bu durumun şeffaflık eksikliği ve artan borçlanma eğilimi göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti.

Dünyadaki büyük varlık fonlarının ağırlıklı olarak hisse senedi ve şirket ortaklıkları gibi uzun vadeli ve gelir getirici yatırımlara yöneldiğini belirten Cangöz, TVF’nin kamu şirketlerinden oluşan portföyünü yönetirken borçlanmayı hızlandırmasının bu global eğilimden farklı bir yaklaşım sergilediğini ifade ediyor.

Borçlanma pratiğinin, TVF’ye “paralel hazine” eleştirilerini hatırlattığını belirten Cangöz, Hazine garantisi altında olmasa da TVF’nin borçlanmalarının yatırımcı tabanı açısından Hazine ile benzer bir alana yöneldiğini dile getiriyor.

Ayrıca TVF’nin borçlanmalarının Hazine’ye göre daha kısa vadeli ve maliyetinin daha yüksek olduğuna işaret ediyor.

Örneğin Şubat 2024’te Hazine’nin 10 yıllık tahvilinde getiri %7,875 iken, TVF’nin 5 yıl vadeli borçlanmada %8,375 oranla borçlandığını; Ekim 2024’te her iki kurumun da 5 yıl vadeli sukuk ihracı yaptığı dönemde Hazine’nin %6,5 maliyetle borçlanmasına karşın TVF’nin oranının %6,95 olduğunu örneklerle açıklıyor.

Bir Devletin Bir Hazinesi Olur İlkesi ve Risk Unsurları

Cangöz, Hazine’nin istatistiklerinde TVF’nin borçlanmalarına dair detaylı bilgi bulunmadığını, dolaylı etkiler ve TVF’nin Hazine’ye olan borçlarının kapsamlı bilgilerinin de yer almadığını belirterek şeffaflık ihtiyacını vurguluyor.

TVF’nin uluslararası piyasalarda talep gören borçlanmasının Türkiye devleti varlıklarına olan ilginin bir göstergesi olduğunu kabul eden Cangöz, buna rağmen “bir devletin bir hazinesi olur” ilkesine ters düşen görünmeyen bir borç stokunun uzun vadede yatırımcı güvenini olumsuz etkileyebileceğine dikkat çekiyor.

Cangöz, kamu borç yönetiminin temel unsurlarının; borçlanma otoritesinin merkeziliği, şeffaflık, risk ve maliyetin orta vadeli stratejik yönetimi olduğunu vurguluyor.

Bu çerçeveyi esneten ve bilanço dışında alternatif bir borçlanma kanalının oluşmasına yol açan uygulamaların, kamu maliyesi açısından yeni bir risk kaynağı doğurduğunu ifade ediyor.

Bu bağlamda, TVF’nin kuruluş amacına uygun olarak yalnızca varlık fonu işlevine odaklanması gerektiğini, aksi takdirde görünürlüğü sınırlı bir borçlanma kurumu haline gelme riskini taşıdığını belirtiyor.

TVF’nin borçlanma stratejisi uluslararası finansal erişim açısından bazı avantajlar sunsa da, şeffaflık eksikliği, maliyet farkları ve Hazine ile paralel hareket etmesi, hem kamu maliyesi hem de yatırımcı güveni açısından dikkatle izlenmesi gereken konular arasında yer alıyor.

Fonun uzun vadeli hedeflerine uygun hareket etmesi, yalnızca portföy yönetimiyle sınırlı kalması, borçlanma risklerini kontrol altında tutması ve yatırımcılarla şeffaf bir iletişim sürdürmesi, sürdürülebilir bir varlık fonu yönetimi için kritik öneme sahip görünüyor.