İran-İsrail gerilimi Türkiye'yi vuruyor: Enerji krizi kapıda
Ortadoğu'da yıllardır süreklilik gösteren gerginlikler, 2025 yılında yeniden tırmanarak İsrail ile İran arasında doğrudan çatışma riski doğurdu. Bu durum sadece bölge ülkeleri için değil, Türkiye gibi enerji ithalatçısı konumundaki ülkeler için de ekonomik ve stratejik tehditler barındırıyor.

Özellikle enerji arz güvenliği, dış ticaret dengeleri ve finansal kırılganlıklar açısından Türkiye'nin söz konusu gelişmelerden çok yönlü etkilenmesi muhtemel.
Enerji politikaları üzerine çalışmalarıyla tanınan uzman Necdet Pamir de, bu çatışmanın Türkiye için ciddi sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor.
İsrail ile İran arasındaki gerilim sadece askeri çatışma riskiyle sınırlı değil; bu durumun daha geniş coğrafi bir alana yayılması, başta enerji koridorları olmak üzere birçok stratejik hattı etkileyebilir. Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölge, bu anlamda kritik bir konuma sahip.
Pamir'e göre, bölgede herhangi bir sıcak çatışmanın patlak vermesi halinde, enerji taşıma hatları, boru hatları ve ticaret yolları sekteye uğrayabilir. Bu da enerji arzında sıkıntılara, fiyatlarda yükselişe ve ithalat maliyetlerinde artışa yol açar.
Özellikle İran üzerinden geçen enerji nakil hatlarının risk altında olması, Türkiye’nin doğalgaz temininde aksamalara neden olabilir.
İran, Türkiye’nin doğrudan doğalgaz tedarik ettiği ülkeler arasında yer alıyor. Gerilim bu hatta kesintiye yol açarsa, Türkiye kısa vadede ciddi bir enerji kriziyle karşı karşıya kalabilir. Alternatif kaynaklara yönelmek ise zaman ve maliyet gerektirir.
Enerji Dışı Bağımlılığın Getirdiği Kırılganlıklar
Türkiye'nin enerji sektöründeki dışa bağımlılığı, ülke ekonomisinin yapısal sorunlarından biri olarak uzun süredir tartışılıyor.
Elektrik üretiminin önemli bir kısmı doğalgaza dayalı olması, bu bağımlılığı daha da pekiştiriyor. Necdet Pamir, Türkiye'nin enerji ihtiyacının %70'ten fazlasını ithal ettiğini, bu durumun ise dış şoklara karşı ülkeyi son derece savunmasız hale getirdiğini ifade ediyor.
Enerji fiyatlarındaki herhangi bir yükselişin, Türkiye’nin dış ticaret açığını ve cari işlemler dengesini doğrudan etkileyeceği belirtiliyor.
Petrol ve doğalgaz fiyatlarında yaşanacak ani artışlar, ithalat faturasını kabartarak döviz ihtiyacını artırır. Bu da Türk Lirası üzerinde baskı oluşturarak enflasyonun daha da yukarı çıkmasına yol açabilir.
Ticaret ve Lojistik Hatlara Etkisi
İran ve İsrail arasındaki kriz, yalnızca enerji arzını değil, Türkiye’nin ticaret yollarını da tehdit ediyor. Özellikle İran üzerinden Orta Asya’ya ve Çin’e ulaşan kara taşımacılığı rotaları, güvenlik riski nedeniyle sekteye uğrayabilir. Benzer şekilde Basra Körfezi üzerinden yapılan deniz ticareti de olumsuz etkilenebilir.
Türkiye’nin, 2023 yılında Orta Doğu ülkeleriyle yaptığı ihracat 50 milyar dolara yaklaşmıştı. Bu ticaretin büyük kısmı kara ve deniz yoluyla gerçekleşiyor. Her iki taşımacılık hattının güvende olması, ticaretin kesintisiz devamı açısından kritik.
Bu hatların risk altına girmesi, lojistik maliyetleri artırırken, tedarik zincirinde de aksamalara yol açabilir. Türkiye'nin “Orta Koridor” stratejisi kapsamında Çin ile Avrupa arasında köprü olma hedefi, bölgedeki istikrarsızlıklar nedeniyle ciddi darbe alabilir.
Yatırım Ortamı ve Finansal Piyasalar Üzerindeki Etki
Risklerin finansal piyasalarda yarattığı belirsizlik, yatırımcı güvenini zedeleyebilir. İsrail-İran arasında yaşanacak olası bir savaş, bölge ülkelerinde risk primlerini artırır.
Türkiye’nin CDS (kredi risk primi) puanı bu gelişmelerle birlikte yeniden yükselişe geçebilir. Bu da borçlanma maliyetlerinin artmasına neden olur.
Yabancı yatırımcılar, genellikle siyasi ve ekonomik istikrar arar. Bölgedeki her türlü çatışma, Türkiye'nin risk algısını olumsuz etkileyerek doğrudan yabancı yatırımları azaltabilir.
Bu da uzun vadeli büyüme potansiyeline zarar verir. Necdet Pamir, Türkiye'nin bu kırılgan yapısını güçlendirmek için hem enerji alanında hem de dış politikada daha stratejik adımlar atması gerektiğini vurguluyor.
Enerji Stratejilerinin Gözden Geçirilmesi Şart
Mevcut durum, Türkiye'nin enerji politikasını yeniden ele alması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Alternatif ve yerli enerji kaynaklarına yatırım yapılması, enerji arz güvenliği açısından artık bir tercih değil zorunluluk haline gelmiş durumda.
Güneş, rüzgar ve jeotermal gibi yenilenebilir kaynaklara yönelmek, Türkiye'nin dışa bağımlılığını azaltabilir.
Ayrıca, enerji verimliliğini artıracak politikaların uygulanması, hem kamu hem de özel sektör için aciliyet kazanıyor.
Uzmanlara göre, kısa vadeli çözümlerle enerji krizlerinin önüne geçmek mümkün değil. Bu nedenle Türkiye’nin uzun vadeli, sürdürülebilir ve bütüncül bir enerji stratejisine ihtiyacı var.
Pamir, enerji planlamasının sadece teknik değil, aynı zamanda politik bir mesele olduğunu; dış ilişkilerdeki hassas dengelerin enerji politikalarını doğrudan etkilediğini ifade ediyor.
Türkiye İçin Çok Katmanlı Riskler
İsrail ile İran arasında yükselen tansiyon, bölgedeki tüm ülkeler gibi Türkiye'yi de çok boyutlu şekilde etkileyebilir.
Enerji fiyatlarının artması, ticaret yollarının tehdit altına girmesi, finansal piyasaların dalgalanması ve yatırım ortamının bozulması gibi etkiler, Türkiye ekonomisi açısından ciddi sonuçlar doğurabilir.
Bu gelişmeler, Türkiye'nin dışa bağımlı yapısının ne denli kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Enerji uzmanı Necdet Pamir’in de altını çizdiği gibi, bu tür dış şoklara karşı hazırlıklı olmak için enerji politikalarının millî güvenlik perspektifiyle yeniden ele alınması gerekiyor.
Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılması, enerji verimliliğinin artırılması ve dış ticarette çeşitlilik sağlanması, Türkiye’nin bu tür krizlere karşı daha dayanıklı hale gelmesi için zorunlu adımlar olarak öne çıkıyor.
İsrail ile İran arasında tırmanan askeri gerilim, yalnızca bölgesel bir kriz değil, Türkiye açısından çok katmanlı bir tehdit halini alıyor.
Söz konusu gelişmeler, Türkiye’nin dış politikasından enerji güvenliğine, ticaretinden turizmine kadar birçok alanda olumsuz yansımalar yaratabilir.
Enerji uzmanı Necdet Pamir’in değerlendirmeleri ve güncel sektörel veriler, bu olası etkilerin ciddiyetini gözler önüne seriyor.
Enerji Fiyatları ve Türkiye’nin Artan Maliyeti
İsrail’in İran’a yönelik saldırıları sonrasında küresel piyasalarda petrol fiyatları yükselişe geçti. Brent petrolün varil fiyatı kısa süre içinde 69 dolardan 74 doların üzerine çıktı. Necdet Pamir'e göre, bu tür riskler karşısında fiyat artışı öngörülebilir bir gelişme.
Petrolde yüzde 92 oranında dışa bağımlı olan Türkiye için bu artış, doğrudan enerji maliyetlerine yansıyan kritik bir gelişme anlamına geliyor.
Nitekim 2022’de Brent petrol ortalaması 101 doları bulurken, Türkiye'nin enerji ithalatı 96,6 milyar doları bulmuştu. 2023’te fiyatın 82 dolara düşmesiyle birlikte bu tutar 69,1 milyar dolara geriledi.
Aradaki farkın büyüklüğüne dikkat çeken Pamir, Türkiye’nin enerji ithalatının yalnızca petrolden ibaret olmadığını; doğal gaz, kömür ve elektrik ithalatının da bu kalemler arasında yer aldığını vurguluyor.
Petrol fiyatlarındaki artışın, bu kaynakların tamamına dolaylı olarak etki ettiğini ve bu etkinin kur artışıyla birleşince çok daha yıkıcı bir hâl aldığını ifade ediyor.
Hürmüz Boğazı’nın Kapanması: Küresel Şok, Türkiye’ye Çifte Darbe
Enerji taşımacılığı açısından dünyanın en stratejik noktalarından biri olan Hürmüz Boğazı, her gün 21 milyon varil petrol ve 306 milyon metreküp LNG’nin geçtiği bir koridor.
İran’ın, doğrudan bir savaş durumunda bu boğazı kapatma tehdidi, küresel enerji piyasalarını ve dolayısıyla Türkiye’yi ciddi biçimde etkileyebilir.
Pamir, bu ihtimalin teknik olarak mümkün olduğunu dile getiriyor. “Ellerinde denizaltılar, deniz mayınları var.
Bu senaryoya yıllardır hazırlık yapıyorlar” diyen Pamir, İran’ın Hürmüz’ü kapatmasının yalnızca kendi ihracatını değil, bölgedeki toplam 21 milyon varillik günlük sevkiyatı durduracağına dikkat çekiyor.
Bu senaryoda petrol fiyatlarının 100 dolar sınırını aşması kaçınılmaz olurken, fiyatların nerede duracağının kestirilemeyeceğini belirtiyor.
İran’dan Petrol Alımı Dursa da Dolaylı Etki Sürecek
Türkiye, ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlar nedeniyle bu ülkeden doğrudan petrol ithalatını durdurmuş durumda.
Oysa geçmişte petrol ihtiyacının neredeyse yarısını İran’dan karşılıyordu. Şu anda petrolün yüzde 70’i Rusya’dan, yüzde 25’i Irak’tan ve kalanı Kazakistan’dan temin ediliyor. Bu da görünüşte tedarik yönünden bir sorun olmadığı izlenimi yaratıyor.
Ancak Necdet Pamir bu rahatlamanın yanıltıcı olabileceği uyarısında bulunuyor. Petrol ve doğal gazda neredeyse tamamen dışa bağımlı olan Türkiye'nin, bu kırılgan yapıdan dolayı her türlü uluslararası krize açık hale geldiğini vurguluyor.
Ayrıca bazı doğal gaz sözleşmelerinin petrol fiyatlarına endeksli olması nedeniyle, petrol fiyatlarındaki yükselişin doğal gaz maliyetlerine de gecikmeli olarak yansıdığını hatırlatıyor.
Pamir, bu durumun ekonomik etkilerinin yanı sıra piyasalarda psikolojik tedirginlik yaratabileceğine de dikkat çekiyor. “Rusya-Ukrayna savaşında bunu gördük, beklenti ve korkular bile doğal gaz fiyatlarını fırlattı” diyor.
Güney Pars Sahasındaki Risk Türkiye’yi Doğrudan Etkiler
Türkiye yılda yaklaşık 55 milyar metreküp doğal gaz tüketiyor ve bu miktarın yüzde 99’u ithal ediliyor. İran, Türkiye’ye yıllık yaklaşık 10 milyar metreküp doğal gaz ihraç ediyor ve bu hattaki olası bir kesinti, Türkiye için ciddi sonuçlar doğurabilir.
İran medyasına göre İsrail, ülkenin güneyindeki Buşehr eyaletinde yer alan Güney Pars doğal gaz sahasını hedef aldı.
Dünyanın en büyük doğal gaz sahası olan bu bölgedeki üretim kısmen durduruldu. Pamir, bu hattın zarar görmesinin en fazla Türkiye’yi etkileyeceğini belirtiyor.
İran’ın bu gazı kendi iç tüketimini Türkmen gazıyla karşılayarak Türkiye’ye ilettiğini söyleyen Pamir, bu zincirin kırılması hâlinde özellikle kış aylarında sanayinin darboğaza girebileceği uyarısını yapıyor.
İkili Ticaret ve Yatırımlar da Risk Altında
Türkiye ile İran arasındaki dış ticaret hacmi 2024 verilerine göre yaklaşık 5,7 milyar dolar düzeyinde. Türkiye, İran’a 3,2 milyar dolarlık ihracat yaparken, 2,5 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirdi.
En fazla ihraç edilen ürünler arasında makine aksamı, plastik ve kimyasal ürünler, tarım ve gıda maddeleri bulunuyor. İthalatta ise doğal gaz ve petrokimya ürünleri ilk sırada yer alıyor.
Bu ekonomik ilişkilerin dışında, İran’ın Mahşehr bölgesinde faaliyet gösteren ve Tarım Kredi Kooperatifleri’ne ait Gübretaş iştiraki Razi Petrokimya Kompleksi de dikkat çekiyor.
CHP’li Erhan Adem, savaş ortamında bu stratejik yatırımın durumu hakkında kamuoyunun bilgilendirilmemesini eleştirerek, Türkiye’nin tarımsal üretim maliyetlerini düşürmek için yapılan bu yatırımın tehdit altında olduğunu söyledi.
Turizm ve Lojistikte Güvenlik Kaygısı
İran-İsrail arasındaki kriz yalnızca enerji ve ekonomiyle sınırlı değil; bölgedeki güvenlik algısının bozulması da Türkiye’yi turizm açısından olumsuz etkileyebilir.
2023’te Gazze’deki çatışmalar sırasında Ortadoğu pazarından gelen turistik rezervasyonlarda düşüş yaşanmıştı. Türkiye Otelciler Birliği, bu tür gelişmelerin sektöre anında yansıdığını belirtmişti.
Buna ek olarak, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden gerçekleşen deniz taşımacılığındaki güvenlik riskleri, Türkiye’nin dış ticaretini doğrudan etkileyebilir.
2024’ün başında Yemen kaynaklı saldırılar nedeniyle bu rotadaki navlun süreleri uzamış ve konteyner taşımacılığı maliyetlerinde yüzde 300’e varan artışlar görülmüştü. Yeni bir çatışma ortamında benzer bir tablo tekrar yaşanabilir.
Türkiye’nin Enerjideki Kırılganlığı Stratejik Risk
Ortadoğu’da artan tansiyon, Türkiye’nin enerji ve ekonomik güvenliğini doğrudan tehdit ediyor. Enerji fiyatlarının yükselmesi, arz zincirlerinde kesintiler, dış ticaretin daralması ve yatırım ortamının belirsizleşmesi gibi etkiler, bu gerilimin Türkiye üzerindeki baskısını artırıyor.
Uzmanlar, Türkiye’nin enerji politikalarında daha sürdürülebilir ve yerli kaynaklara dayalı stratejiler geliştirmesi gerektiğini vurgularken, mevcut dışa bağımlılığın her krizde ülkeyi savunmasız bıraktığını hatırlatıyor.