Kayyum dalgası: Türkiye el değiştiriyor

Türkiye’de son aylarda kayyum atamaları yeniden ülke gündeminin merkezine oturdu. Eskiden yalnızca belediyelerle anılan bu uygulama, artık çok daha geniş bir alana yayılmış durumda.

Kayyum dalgası: Türkiye el değiştiriyor

Art arda gelen kararlar yalnızca yerel yönetimleri değil; büyük ölçekli holdingleri, medya gruplarını, vakıf üniversitelerini ve hatta spor kulüplerini de içine alan kapsamlı bir sürece dönüştü.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından yürütülen kayyum atama süreçleri, 2025 itibarıyla dikkat çekici bir ivme kazandı.

Resmî verilere göre, yalnızca son sekiz ay içinde en az 337 şirkete kayyum atanmış durumda. Bu rakam, uygulamanın artık münferit bir yargı veya güvenlik önlemi olmaktan çıkıp, sistematik bir yönetsel müdahale aracına dönüştüğüne dair tartışmaları beraberinde getiriyor.

Kayyum fırtınası ülkeyi sarıyor

Belediyelerden Başlayan Dalga

Kayyum atamalarının Türkiye’deki ilk geniş kapsamlı örnekleri, 2016 sonrasında özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesindeki belediyelerde görülmüştü.

O dönemde “terörle iltisaklı oldukları” gerekçesiyle çok sayıda belediye başkanı görevden alınmış, yerlerine kayyumlar atanmıştı.

2024 yerel seçimlerinin ardından ise benzer tartışmalar yeniden gündeme geldi. Diyarbakır, Van ve Hakkari gibi şehirlerdeki belediyelere yapılan kayyum atamaları, “yerel demokrasiye müdahale” eleştirilerini yeniden alevlendirdi.

Hükümet kanadı, bu adımların “kamu düzeni ve terörle mücadele kapsamında zorunlu” olduğunu savunurken; muhalefet ve sivil toplum örgütleri, “seçmen iradesinin gasp edildiğini” ileri sürdü.

Kayyum fırtınası ülkeyi sarıyor

Ekonomiye Yönelik Kayyum Dalgası

Belediyelerle sınırlı kalmayan bu dalga, kısa sürede özel sektöre de uzandı. Özellikle TMSF’nin yargı kararlarına dayanarak gerçekleştirdiği kayyum atamaları, ekonomi çevrelerinde geniş yankı buldu.

Resmî kayıtlara göre, 2025’in ilk sekiz ayında TMSF’nin kontrolüne geçen şirket sayısı 337’ye ulaştı. Bu şirketlerin bir kısmı, kara para aklama ve vergi kaçakçılığı iddialarıyla yürütülen soruşturmalar kapsamında devralındı. Ancak aralarında herhangi bir ceza hükmü olmaksızın yönetimi el değiştirilen şirketler de bulunuyor.

İstanbul merkezli son soruşturmalar, bu dalganın sınırlarını daha da genişletti. Özellikle Can Holding ve Ciner Grubu gibi medya, enerji ve sanayi alanlarında faaliyet gösteren büyük gruplara yönelik soruşturmalar, “ekonomik kayyumlaşma” tartışmalarını yoğunlaştırdı. Uzmanlara göre, bu tür hamleler hem yatırım ortamını hem de piyasa güvenini doğrudan etkileyebilir.

Kayyum fırtınası ülkeyi sarıyor

Medya Kuruluşlarına Müdahaleler

Kayyum uygulamalarının en dikkat çekici yansımalarından biri de medya alanında yaşanıyor. Bazı medya kuruluşlarına yönelik mali soruşturmalar ve yönetim değişiklikleri, “bağımsız basın üzerinde baskı” eleştirilerini gündeme getirdi.

Hükümet yetkilileri bu adımları “finansal şeffaflığın sağlanması” olarak yorumlarken, medya özgürlüğü savunucuları ise kayyum atamalarını “eleştirel yayıncılığın susturulması” girişimi olarak değerlendiriyor. Son dönemde el değiştiren televizyon kanalları ve dijital medya platformları, Türkiye’de medya mülkiyetinin giderek tekelleştiği yönündeki endişeleri artırıyor.

Kayyum fırtınası ülkeyi sarıyor

Üniversiteler ve Spor Kulüpleri de Dahil

Kayyum uygulamasının etkilediği alanlar yalnızca siyaset ve ekonomiyle sınırlı değil. Son aylarda bazı vakıf üniversitelerine de “mali usulsüzlük” gerekçesiyle kayyum atandı.

Bu durum, akademik özerklik ve üniversite yönetimlerinin bağımsızlığı açısından önemli bir tartışma başlattı.

Benzer biçimde, birkaç köklü spor kulübü de mali sıkıntılar ve idari krizler nedeniyle kayyum yönetimine geçti.

Taraftar grupları ve spor yorumcuları, bu uygulamaların “geçici bir çözüm” olarak sunulsa da, uzun vadede kulüplerin kurumsal kimliğini zedeleyebileceği görüşünde.

Kayyum fırtınası ülkeyi sarıyor

Kayyumun Siyasi ve Hukuki Boyutu

Kayyum, Türk hukuk sisteminde “geçici yönetim” anlamına geliyor. Normal şartlarda bir şirket, kurum ya da belediye ciddi mali veya idari sorunlarla karşılaştığında, mahkeme kararıyla geçici bir yönetici atanabiliyor.

Ancak son yıllarda bu mekanizmanın kapsamı genişledi ve uygulama sıklığı arttı. Eleştirmenler, bu genişlemenin “hukukun siyasallaşması” anlamına geldiğini savunuyor.

Hükümet cephesi ise kayyumların “yolsuzlukla mücadele, kamu kaynaklarının korunması ve ulusal güvenlik” açısından zorunlu olduğunu belirtiyor.

Toplumsal ve Ekonomik Etkiler

Kayyum atamalarının bu denli yaygınlaşması, toplumsal ve ekonomik alanda da ciddi sonuçlar doğuruyor.

Şirketlerin yönetim değişiklikleri, çalışanlar açısından belirsizlik yaratırken; yerel yönetimlerdeki atamalar, vatandaşların seçimlere olan güvenini sarsıyor.

Ekonomi uzmanları, özellikle özel sektördeki kayyum atamalarının yabancı yatırımcı güvenini zedelediğini, piyasalarda “devlet müdahalesi riski” algısını güçlendirdiğini belirtiyor.

Genişleyen Bir Yönetim Modeli

Kayyum uygulamaları artık Türkiye’de yalnızca kriz anlarında başvurulan bir hukuki araç olmaktan çıktı; giderek genişleyen bir yönetim modeline dönüştü.

Belediyelerden holdinglere, medya kuruluşlarından üniversitelere kadar uzanan bu tablo, hem demokrasinin işleyişi hem de ekonomik istikrar açısından yeni bir dönemi işaret ediyor.

Uygulamanın geleceği, bundan sonra atılacak yargı ve idari adımlara bağlı olacak. Ancak bir gerçek var ki: Kayyum dalgası, Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve toplumsal yapısında derin izler bırakmaya devam ediyor.

Türkiye’de kayyum kararları son haftalarda yeniden arka arkaya gelmeye başladı. Artık yalnızca belediyeler değil; büyük holdingler, medya kuruluşları, vakıf üniversiteleri ve hatta spor kulüpleri de bu uygulamanın kapsamına giriyor.

İstanbul merkezli soruşturma kapsamında Can Holding’e bağlı 130 şirkete Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) kayyum olarak atanması, kısa sürede Ciner Grubu’na uzanan yeni kararlarla birleşerek tartışmayı büyüttü.

Medyada Zincirleme Kayyum: Flash TV’den Habertürk’e

TMSF’nin el koyduğu medya kuruluşlarının sayısı da giderek artıyor. Flash TV’den sonra Habertürk, Show TV ve Bloomberg HT gibi yayın organları da kayyum yönetimine geçti. Böylece medya alanında mülkiyet ve yayın politikaları üzerindeki kamu denetimi yeni bir boyut kazandı.

Can Holding soruşturmasının uzantısı olarak yalnızca televizyonlar değil, grubun eğitim alanındaki iştiraki Doğa Koleji de kayyum idaresine devredildi.

Flash Haber TV ise mart ayında TMSF’ye geçmiş, kanalın satış ihalesi eylül ortasında 15 Ekim’e ertelenmişti.

Ancak 26 Eylül’de tüm çalışanların işine son verildiği açıklandı. İhaleye eski MHP milletvekili Arzu Erdem’in de katılacağı iddiaları, el konulan medya kuruluşlarının geleceği üzerine yeni tartışmalar başlattı.

TMSF Listesi: Sekiz Ayda 337 Yeni Kayyum

TMSF’nin resmi internet sitesine göre, 31 Ocak 2025 itibarıyla kurumun yönetimi veya denetimi altında 680 şirket bulunuyor. Bunların 618’i “tam kayyum”, 62’si ise “denetim kayyumu” statüsünde.

Yalnızca 2025’in ilk sekiz ayında en az 337 yeni şirket kayyum kapsamına alındı. Bunların 599’u İstanbul’da, 90’ı Ankara’da, 60’ı İzmir’de kayıtlı.

“Medya” ifadesini taşıyan şirket sayısı 56, “Holding”, “Grup” veya “Group” ibaresi taşıyan şirket sayısı ise 29. Sektörel olarak medya, enerji, inşaat, perakende ve çeşitli sanayi kollarında yoğunlaşan bu tablo, kayyum uygulamasının ekonomik alandaki genişlemesini gösteriyor.

Belediyelerde Süregelen Pratik: 13 İl Ve İlçe

Belediyelere kayyum atama uygulaması ilk kez 2016’daki OHAL döneminde kalıcı hale getirilmişti. O tarihte çıkarılan KHK ile İçişleri Bakanı’na, terör gerekçesiyle görevden alınan belediye başkanlarının yerine vali veya kaymakam atama yetkisi verilmişti.

31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra kayyum kararları yeniden hız kazandı. 3 Haziran’da Hakkâri’de başlayan süreç; Van, Mardin, Batman, Tunceli, Siirt, Esenyurt, Halfeti, Ovacık, Bahçesaray, Akdeniz, Kağızman ve Şişli ile devam etti.

Mart 2025 itibarıyla kayyum atanan belediye sayısı 13’e yükseldi. Kayyum kararlarıyla eşzamanlı olarak birçok kentte toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kısıtlamalar getirilmesi, uygulamanın yalnızca idari değil, toplumsal etkilerini de artırdı.

Şişli Örneği: Yönetimden Gündelik Yaşama

İstanbul-Şişli’deki kayyum yönetimi, uygulamanın doğrudan çalışma hayatına ve kent yaşamına nasıl yansıdığını gözler önüne serdi.

Belediye işçilerinin mesai ve yan haklarında kesintiye gidilmesi, DİSK/Genel-İş’in eylemlerine yol açtı. Çöp toplama hizmetlerindeki aksaklıklar sokaklarda biriken atıkların “halk sağlığı” riskine dönüşmesine neden oldu.

Siyasi boyutta ise CHP İstanbul İl Başkanlığı’na atanan kayyum heyeti dikkat çekti. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi, 2023 il kongresindeki usul hataları gerekçesiyle mevcut yönetimi görevden aldı ve Gürsel Tekin’in de yer aldığı bir kayyum heyeti görevlendirdi. Kararın uygulanma biçimi polis ablukası ve parti binasına müdahale eşliğinde geniş yankı uyandırdı.

Blok Kayyum Dönemi: Holding Çapında El Koymalar

Son dönem kararları, kayyum uygulamasının bireysel şirketlerle sınırlı kalmadığını; holding çatısı altındaki tüm grup şirketlerine “blok” olarak yayılabildiğini gösteriyor.

Eylül ayında Can Holding’e bağlı 130 şirkete, Ciner Grubu’nun Park Holding AŞ bünyesindeki 11 şirkete kayyum atanması, toplam 151 şirketin aynı soruşturma kapsamında el değiştirmesi anlamına geldi.

Spor Kulüplerine Uzanan Hat: Kasımpaşa Örneği

Kayyum uygulamaları artık sporu da kapsıyor. 30 Eylül’de Can Holding soruşturması çerçevesinde Ciner Grubu’yla ilişkili Kasımpaşa Sportif Faaliyetler AŞ’ye kayyum atanması, TMSF’nin kulübün yönetimini devralmasıyla sonuçlandı. Bu karar, kayyum rejiminin özel sektörün yanı sıra spor dünyasına da sirayet ettiğini gösteriyor.

Üniversitelerde Farklı Bir Boyut

Yükseköğretim alanında kayyum tartışması iki farklı hukuki kanaldan ilerliyor. Devlet üniversitelerinde 2016’dan bu yana rektörler, YÖK’ün önerisiyle Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.

Kamuoyunda “kayyum rektör” olarak adlandırılan bu uygulama, özellikle Boğaziçi Üniversitesi örneğiyle tartışılmıştı.

Vakıf üniversitelerinde ise mahkemeler, usulsüzlük veya yönetim tıkanıklığı durumunda mütevelli heyetlere kayyum atayabiliyor.

Eylül ayında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde mütevelli heyetin görevden alınarak üç kişilik kayyum heyetinin atanması, bu uygulamanın eğitim alanındaki yansımalarını somutlaştırdı. Bilgi Üniversitesi 2019’dan bu yana Can Holding bünyesindeydi.

Geçici Tedbir'den Kalıcı Yönetime

Yasal çerçevede kayyum ataması “geçici ve istisnai” bir tedbir olarak tanımlanıyor. Ancak son iki yılda belediyelerden özel sektöre, medyadan üniversitelere uzanan örnekler, uygulamanın fiiliyatta kalıcı bir yönetim aracına dönüştüğüne dair eleştirileri güçlendiriyor.

Belediyelerde seçilmiş yöneticilerin devre dışı kalması demokratik temsil sorunlarını derinleştirirken; özel sektörde mülkiyet ve yatırım güvenliği üzerinde belirsizlik yaratıyor.

Medya alanında sahiplik değişimleri ifade özgürlüğü tartışmalarını artırıyor, üniversitelerde ise özerklik zedeleniyor.

Hukuki süreçlerin şeffaf yürütülmemesi ve kararların kapsamının giderek genişlemesi, hem hukuka güveni hem de ekonomik öngörülebilirliği zayıflatıyor.

Bu şartlarda gözler, TMSF’nin güncel listeleri, yaklaşan ihaleler ve belediyelere ilişkin yeni yargı kararlarına çevrilmiş durumda.