Küresel borç tarihi rekora ulaştı

Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) yayımladığı yeni rapor, küresel borç stokunun 2025’in üçüncü çeyreği itibarıyla tarihî bir seviyeye ulaştığını ortaya koydu. Kuruma göre, dünya genelindeki toplam borç yaklaşık 346 trilyon dolara yaklaştı.

Küresel borç tarihi rekora ulaştı

Bu rakam, ülkelerin hem kamu hem de özel sektör borçlarındaki artışların bir göstergesi olarak dikkati çekiyor.

Özellikle gelişmiş ekonomilerdeki borç seviyeleri dikkat çekici bir yükseliş gösterdi. ABD ve Çin gibi dünya ekonomisinin en büyük aktörlerinde kamu borcunun ciddi şekilde arttığı kaydedilirken, toplam borç miktarının rekor seviyeye ulaştığı gözlemlendi.

Bu durum, küresel finansal sistemin kırılganlığını ve ülkelerin borçlanma eğilimlerinin sürdürülebilirliği üzerine yeni tartışmaları beraberinde getiriyor.

Dünya borçla rekor kırdı

Gelişmiş Piyasalarda Borç Rekoru

IIF raporuna göre, gelişmiş piyasalarda borçlanma trendi hızlı bir şekilde yükseliyor. ABD ve Çin başta olmak üzere birçok gelişmiş ülkede devlet borçları ciddi artış gösterdi.

Özellikle ABD, ekonomiyi canlandırmak ve kamu harcamalarını finanse etmek amacıyla borçlanmayı artıran ülkeler arasında üst sıralarda yer aldı.

Çin’de ise kamu borçlarının yanı sıra özel sektör borçları da yükseliş göstererek toplam borcun artmasına katkı sağladı.

Bu artışlar, küresel ekonomik büyümenin yavaşladığı bir dönemde borç yönetiminin ne kadar kritik olduğunu gösteriyor.

Uzmanlar, borç seviyelerindeki bu hızlı yükselişin, faiz oranlarındaki değişimler ve ekonomik büyüme hızına bağlı olarak ülkelerin finansal istikrarını tehdit edebileceğini belirtiyor.

Dünya borçla rekor kırdı

Gelişmekte Olan Ülkelerde Borç Artışı

Rapor, gelişmekte olan piyasalarda borç seviyelerinin de önemli ölçüde yükseldiğine işaret ediyor. Bu ülkelerde toplam borç 115 trilyon doların üzerine çıkarken, bazı ülkelerdeki artışlar özellikle dikkat çekiyor.

Rusya, Kore, Polonya ve Meksika gibi ülkeler, son dönemde borçlarını ciddi şekilde artıran ekonomiler arasında öne çıkıyor.

Rusya’da ekonomik yaptırımlar ve enerji piyasasındaki dalgalanmalar nedeniyle kamu ve özel sektör borçları farklı şekillerde etkilense de toplam borç stokunda önemli bir yükseliş yaşandı.

Kore’de ise hükümetin altyapı ve teknoloji yatırımlarını finanse etmek amacıyla borçlanmayı artırması borç stokunun büyümesinde etkili oldu.

Polonya ve Meksika’da ise ekonomik büyümeyi desteklemek ve dış yatırımları çekmek amacıyla borçlanma eğilimi güçlendi.

Dünya borçla rekor kırdı

Küresel Borçların Nedenleri

Uzmanlar, küresel borç seviyelerindeki artışın birkaç temel faktöre bağlı olduğunu belirtiyor. İlk olarak, küresel ekonomik belirsizlikler ülkeleri daha fazla borçlanmaya yönlendiriyor.

Enerji krizleri, emtia fiyatlarındaki dalgalanmalar ve finansal piyasalardaki oynaklık, devletlerin ve şirketlerin nakit ihtiyacını artırıyor.

İkinci olarak, düşük faiz politikaları borçlanmayı teşvik ediyor. Özellikle gelişmiş ülkelerde uzun süreli düşük faiz dönemi, devletlerin ve özel sektörün daha fazla borç almasına zemin hazırladı.

Ancak, faiz oranlarının yükselmeye başlamasıyla birlikte borçların sürdürülebilirliği konusunda endişeler artıyor.

Üçüncü olarak, küresel salgın sonrası toparlanma süreci, devletlerin ekonomiyi desteklemek için kamu harcamalarını artırmasını gerekli kıldı.

Sağlık, altyapı ve sosyal destek programlarına yönelik harcamalar, birçok ülkede borç seviyelerinin yükselmesine neden oldu.

Borç Yönetimi ve Gelecek Perspektifi

IIF raporu, borç seviyelerinin artmasının sadece sayısal bir mesele olmadığını, aynı zamanda ekonomik istikrar ve sürdürülebilir kalkınma açısından ciddi sonuçlar doğurabileceğini vurguluyor. Uzmanlar, ülkelerin borç yönetiminde daha dikkatli ve stratejik davranmaları gerektiğini belirtiyor.

Özellikle gelişmekte olan ülkeler için borçlanmanın maliyeti, döviz kuru dalgalanmaları ve dış borç servis yükü gibi faktörler kritik öneme sahip.

Borçların doğru şekilde yönetilememesi, ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilir ve finansal kriz riskini artırabilir.

Gelişmiş ülkelerde ise borç seviyelerinin yüksekliği, uzun vadede vergi politikaları ve kamu harcamaları üzerinde baskı oluşturabilir.

Hükümetlerin borçlanmayı sürdürülebilir kılmak için gelir artırıcı tedbirler ve bütçe disiplinine önem vermesi gerekiyor.

Rekor Borç ve Küresel Ekonomi

Küresel borçların 346 trilyon dolara yaklaşması, dünya ekonomisinin kırılganlığını açıkça ortaya koyuyor. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde borç artışı, ekonomik büyüme, faiz politikaları ve küresel piyasalardaki dalgalanmalarla doğrudan ilişkilendiriliyor.

ABD ve Çin gibi büyük ekonomilerdeki borç artışı, küresel finansal sistem üzerinde önemli etkiler yaratırken, Rusya, Kore, Polonya ve Meksika gibi gelişmekte olan ülkelerdeki borçlanma eğilimleri, ekonomik dengelerin nasıl şekilleneceğine dair ipuçları sunuyor.

Uzmanlar, borç seviyelerinin yönetilmesinin, küresel ekonomik istikrar ve sürdürülebilir büyüme için kritik olduğunu vurguluyor.

Bu bağlamda, ülkelerin hem kamu hem de özel sektör borçlarını dikkatle yönetmesi ve uzun vadeli stratejiler geliştirmesi gerekiyor.

Küresel borç rekorları, sadece rakamlarla ifade edilen bir tablo değil; aynı zamanda ekonomik politikaların, finansal stratejilerin ve küresel ekonomik dengelerin geleceği için kritik bir uyarı niteliği taşıyor. Dünya ekonomisi, bu borç yükü altında nasıl bir yol izleyeceğini önümüzdeki yıllarda gösterecek.

Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) tarafından yayımlanan son rapora göre, küresel borç seviyesi eylül sonu itibarıyla 345,7 trilyon dolara ulaştı.

Bu rakam, dünya genelindeki toplam gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yaklaşık olarak yüzde 310’una karşılık geliyor.

Küresel borcun GSYH’ye oranı, 2022’nin ortalarından bu yana görece istikrarlı bir seyir izlese de, özellikle ABD dolarındaki değer kaybı, yerel para birimlerinde borçlanmış ülkelerin borç yükünü dolar cinsinden artırdı.

ABD ve Çin, dünya genelinde borç seviyeleri en yüksek olan ülkeler arasında yer alıyor. 2025 yılının eylül ayına kadar toplam küresel borç 26,4 trilyon dolar kadar artış gösterdi.

Bu artış, haftalık bazda ortalama 675 milyar dolarlık bir büyüme anlamına geliyor. Kamu borçlarındaki en büyük artışlar ise ABD ve Çin’de gözlemlenirken, Fransa, İtalya ve Brezilya gibi ülkeler de bu artışı takip etti.

Gelişmiş ekonomilerde toplam borç seviyesi 230,6 trilyon dolarla rekor kırarken, gelişmekte olan ülkelerde borç seviyesi 115 trilyon doları aştı.

Özellikle Rusya, Güney Kore, Polonya ve Meksika, borç stokunda kayda değer artışlar yaşayan ülkeler arasında yer aldı.

Rapor, küresel borç artışının büyük ölçüde kamu sektörü kaynaklı olduğuna dikkat çekiyor. Öyle ki, hükümetlerin borçlanma ihtiyacı, küresel borç dinamiklerinin belirleyici unsuru olarak öne çıkıyor. Özel sektör ve hanehalkı borçlarındaki artış, kamu borcuna kıyasla daha sınırlı bir ivme sergiliyor.

Ayrıca IIF, ABD’de Trump yönetimi döneminde uygulanan tarifelerin yasallığına ilişkin ABD Yüksek Mahkemesi kararının olumsuz çıkması durumunda, ABD Hazine’sinin daha fazla borçlanmak zorunda kalabileceğini belirtiyor. Bu da küresel borç dinamiklerini daha da etkileyebilir.

Gelişmiş ülkelerde borçlanma oranları yüksek seviyelerde seyrederken, gelişmekte olan piyasalarda da borçlanma hızlı bir artış gösterdi. Özellikle 2025’te gelişmekte olan ülkeler tarafından yapılan Eurobond ihraçları rekor seviyelere ulaştı.

JPMorgan verilerine göre, yılın başında toplam Eurobond ihracı 255,7 milyar dolara yükseldi ve bunun 182,1 milyar doları yatırım yapılabilir nota sahip ülkelerden geldi.

Bu durum, yatırım yapılabilir kredi notuna sahip ülkelerin borçlanma kapasitesinin ve piyasadaki etkinliğinin arttığını gösteriyor.

Finans dışı şirketlerin borçları da küresel ölçekte dikkat çeken bir diğer alan. Şirketlerin toplam borçları 100 trilyon dolara yaklaşırken, özellikle yapay zekâ ve temiz enerji sektörlerinde borçlanma faaliyetleri hız kazandı.

Bu sektörler, hem geleceğe yönelik yatırımlar hem de teknolojik dönüşüm projeleri için önemli borçlanma araçları kullanıyor.

Hanehalkı borcu ise son 10 yılın en düşük seviyesine gerilemiş durumda. Küresel hanehalkı borcu yaklaşık 64 trilyon dolara çıkarken, borcun GSYH’ye oranı yüzde 57’ye düşerek 2015 yılından bu yana en düşük seviyeye indi.

Bu durum, hanehalkının borç yönetiminde daha temkinli bir yaklaşım benimsediğini ve ekonomik belirsizlikler karşısında borç yükünü sınırlı tuttuğunu gösteriyor.

Önümüzdeki yıllarda yeniden finansman ihtiyacı da önemli bir gündem maddesi olacak. 2026 yılında, gelişmekte olan piyasalar 8 trilyon dolardan fazla, gelişmiş piyasalar ise 16 trilyon dolardan fazla borç yeniden finanse etmek zorunda kalacak. Bu durum, küresel borç yönetiminin ve likidite stratejilerinin önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

Küresel borç trendleri hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerde farklı dinamiklerle şekilleniyor.

Gelişmiş ülkelerde borç artışı daha çok kamu sektörü kaynaklı olurken, gelişmekte olan ülkelerde hem kamu hem özel sektör borçlanması artış gösteriyor.

Bununla birlikte, hanehalkı borcunun GSYH’ye oranının düşmesi, küresel borç dengesinde belirli bir stabilizasyon işareti olarak değerlendirilebilir.

Küresel borç artışı, ekonomik büyüme, faiz oranları, döviz kurları ve yatırım ortamı üzerinde doğrudan etkili bir faktör olmaya devam ediyor.

Uluslararası Finans Enstitüsü’nün verileri, özellikle yüksek borçluluk düzeyine sahip ülkelerin mali politika ve borç yönetimi stratejilerini dikkatle planlamaları gerektiğini vurguluyor.

Önümüzdeki yıllarda, hem kamu hem özel sektör borçlanması ile hanehalkı borç yönetiminin dengeli şekilde yürütülmesi, ekonomik istikrar için kritik önemde olacak.