Trump’tan Erdoğan’a sert mesaj: Rus petrolünü kesin

Enerji, günümüz uluslararası ilişkilerinde yalnızca ekonomik bir konu değil, aynı zamanda bir güç unsuru olarak da karşımıza çıkıyor. Türkiye gibi hızlı büyüyen, sanayisi gelişen ve enerji talebi sürekli artan ülkeler için enerji arz güvenliği, dış politika ile doğrudan bağlantılı bir mesele.

Bu çerçevede, Rusya’nın Türkiye’nin enerji denkleminde oynadığı kritik görev, özellikle son yıllarda hem bölgesel hem de küresel güçlerin dikkatle izlediği bir konu haline geldi.

Türkiye’nin enerji ihtiyacı büyük ölçüde dışa bağımlı bir yapı sergiliyor. Yerli üretim, ülkenin talebini karşılamakta yetersiz kalıyor.

Bu nedenle Türkiye, petrol ve doğal gazda ithalatçı bir ülke konumunda. İthalatın en önemli aktörlerinden biri ise Rusya.

Rusya, hem Türkiye’nin petrol hem de doğal gaz tedarikinde uzun süredir başlıca partnerlerden biri olarak öne çıkıyor.

Bu durum, iki ülke arasındaki ilişkilerin stratejik boyut kazanmasına yol açarken, aynı zamanda Türkiye’nin enerji çeşitlendirmesi konusundaki çabalarını da zorunlu hale getiriyor.

Petrol Alanında Bağımlılık ve ABD’nin Baskısı

ABD Başkanı Donald Trump’ın görevde olduğu dönemde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yaptığı çağrı dikkat çekiciydi.

Trump, Türkiye’den Rusya’dan petrol ithalatını durdurmasını istemişti. Bu çağrı, aslında sadece iki lider arasındaki diplomatik bir görüşme değil, aynı zamanda Washington’un Moskova’ya karşı uyguladığı yaptırımların ve enerji politikalarının da bir yansımasıydı.

Ancak Türkiye’nin Rusya’ya olan bağımlılığını kısa vadede azaltması kolay değil. Türkiye’nin toplam petrol ithalatı içerisinde Rusya önemli bir paya sahip.

Türkiye, enerji arz güvenliğini koruyabilmek için farklı kaynaklardan petrol tedarik etmeye çalışsa da, Rusya’nın coğrafi yakınlığı, lojistik avantajları ve rekabetçi fiyat politikaları onu hâlâ cazip bir tedarikçi kılıyor.

Doğal Gazda Değişen Dengeler

Petrol tarafında tablo büyük ölçüde Rusya lehine olsa da, doğal gaz alanında son yıllarda dikkate değer bir değişim yaşanıyor.

Türkiye, uzun yıllar boyunca doğal gaz ithalatında da büyük oranda Rusya’ya bağımlıydı. Rusya’dan gelen boru hattı gazı, Türkiye’nin enerji ihtiyacının omurgasını oluşturuyordu.

Ancak 2010’lu yılların ortasından itibaren enerji piyasalarında yaşanan dönüşüm, Türkiye’nin stratejilerini de etkiledi.

LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) teknolojisinin gelişmesi, küresel piyasada ABD, Katar ve Nijerya gibi aktörlerin rolünü artırdı.

Türkiye de bu yeni dinamiklerden yararlanarak enerji sepetinde LNG’nin payını artırmaya başladı. Özellikle ABD ile imzalanan LNG anlaşmaları sayesinde, Amerikan kaynaklarının Türkiye’nin enerji denklemindeki ağırlığı giderek yükseliyor.

Bu durum, hem arz güvenliğini çeşitlendirme çabasının bir sonucu hem de Türkiye’nin enerji diplomasisinin Batı ile entegrasyon arayışının bir göstergesi olarak okunabilir.

Riskler ve Türkiye’nin Konumu

Rusya’nın enerji kaynakları, sadece ekonomik değil aynı zamanda stratejik bir kaldıraç. Moskova, enerji ihracatını dış politikasının etkili araçlarından biri olarak kullanıyor.

Avrupa Birliği ülkeleri, bu bağımlılığın ne tür siyasi baskılara yol açabileceğini Ukrayna krizi sonrasında daha yakından deneyimledi.

Türkiye açısından da benzer bir risk söz konusu. Rusya ile yaşanabilecek siyasi gerilimlerin enerji arzına yansıma ihtimali, Ankara’nın uzun vadeli stratejilerinde çeşitlendirmeyi kaçınılmaz kılıyor.

Bununla birlikte Türkiye, coğrafi konumunun sağladığı avantajları da enerji diplomasisinde etkin bir şekilde kullanmaya çalışıyor.

Hazar Bölgesi’nden, Orta Doğu’dan ve Doğu Akdeniz’den enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınmasında Türkiye kilit bir transit ülke konumunda.

TANAP (Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı) ve TürkAkım gibi projeler, Türkiye’nin bu stratejik görevini güçlendiriyor.

Türkiye’nin Enerji Vizyonu

Türkiye, 2053 net sıfır emisyon hedefleri doğrultusunda enerji sepetini daha dengeli hale getirmeyi, yenilenebilir kaynakların payını artırmayı ve dışa bağımlılığı azaltmayı hedefliyor.

Güneş ve rüzgâr enerjisine yapılan yatırımlar, nükleer enerji projeleri ve LNG terminallerinin kapasite artırımları, bu vizyonun somut adımları arasında yer alıyor.

Ancak tüm bu çabalara rağmen, kısa ve orta vadede Rusya’nın Türkiye’nin enerji güvenliği denklemindeki yeri kritik olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Rusya’dan yapılan petrol ve doğal gaz ithalatı, Türkiye’nin enerji arzının önemli bir bölümünü oluşturmaya devam ederken, aynı zamanda iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin de derinleşmesini sağlıyor.

Rusya, Türkiye’nin enerji politikalarında merkezi bir aktör olmaya devam ediyor. Petrol tarafında bağımlılık büyük ölçüde sürerken, doğal gazda ise ABD başta olmak üzere yeni tedarikçilerle dengeler değişmeye başladı. Bu süreç, Türkiye’nin enerji stratejisinin geleceğini şekillendiren önemli bir faktör.

Ankara, hem arz güvenliğini korumak hem de uluslararası alanda esneklik kazanmak adına enerji çeşitlendirmesi yönünde adımlar atıyor.

Ancak bu adımlar ne kadar güçlü olursa olsun, Rusya’nın Türkiye’nin enerji denklemindeki kritik rolü yakın gelecekte önemini koruyacak.

ABD Başkanı Donald Trump, 25 Eylül’de Beyaz Saray’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile gerçekleştirdiği görüşmede, Türkiye’nin Rusya’dan yaptığı enerji ithalatını durdurması gerektiğini açık biçimde dile getirdi.

Trump’ın bu çıkışı, Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirmek için devreye sokulan ekonomik baskı stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.

Görüşmeye dair kulis bilgilerine göre Trump, yalnızca petrol değil, doğal gaz ithalatının da sonlandırılması yönünde ısrarcı oldu.

Uzmanlar, bu çağrının NATO içinde enerji politikaları çerçevesinde yeni tartışmaları tetiklediğini vurguluyor.

NATO İçinde Enerji Krizi Gündemde

Rusya’dan ham petrol alımını sürdüren ülkeler NATO’da azalmış durumda. Ancak bu tablo, konuyu ittifak içerisinde yeniden alevlendirdi.

Hâlihazırda Macaristan ve Slovakya, Druzhba boru hattı istisnasıyla Rusya’dan tedarike devam ederken, Türkiye deniz yoluyla petrol alan tek NATO ülkesi konumunda. Üstelik hacim bakımından en büyük alıcı olarak öne çıkıyor.

Türkiye’nin Enerji Bağımlılığı

Küresel ölçekte enerji arzının yaklaşık yüzde 16’sını karşılayan ABD, Rusya’ya yönelik yaptırımların etkisini artırmayı hedeflerken, Moskova farklı stratejiler izliyor.

Özellikle Avrupa Birliği ve ABD pazarında kaybettiği payı, Çin, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerle telafi etmeye çalışıyor.

Rusya, bu ülkelere uluslararası piyasa fiyatının yaklaşık yüzde 10-15 altında petrol satarak hem yeni müşteri kazanıyor hem de mevcut yaptırımların etkisini kısmen hafifletiyor.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) verilerine göre Türkiye’nin Rusya’dan yaptığı ham petrol ve petrol ürünü ithalatı 2024 itibarıyla yüzde 66’ya ulaştı.

Bu oran, kritik seviyede bir bağımlılığı işaret ediyor. Aynı yıl için doğal gazdaki pay ise yüzde 41 seviyesinde gerçekleşti. Rusya, dünya üzerinde kanıtlanmış en büyük doğal gaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 20’sine sahip.

ABD ile Yeni LNG İşbirlikleri

Petroldeki yüksek bağımlılığa rağmen Türkiye, doğal gazda tedarik çeşitliliğini artırmak amacıyla ABD ve diğer küresel şirketlerle yeni sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) anlaşmaları yaptı.

Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’ın açıklamalarına göre, BOTAŞ ile Mercuria arasında 2026’da başlayacak ve 20 yıl sürecek bir LNG kontratı imzalandı.

Bu kapsamda yıllık 4 milyar metreküp, toplamda ise 70 milyar metreküp gaz tedarik edilmesi planlanıyor.

Buna ek olarak, Woodside Energy ile de dokuz yıl boyunca yaklaşık 5,8 milyar metreküp LNG sağlanmasını öngören bir ön anlaşma yapıldı.

LNG’nin Petrol ile Maliyet Yarışı

Petrol ve LNG farklı piyasalarda, farklı göstergeler üzerinden fiyatlanıyor. Bu nedenle sağlıklı bir kıyaslama ancak enerji eşdeğerine göre yapılabiliyor. Son dönemlerde LNG’nin birim enerji başına maliyeti çoğu zaman petrol ile aynı seviyede veya daha yüksek oldu.

Ayrıca LNG fiyatları daha oynak seyrediyor. Türkiye için bu durum, LNG’nin arz güvenliğine katkı sunmasına rağmen maliyet açısından daha riskli bir tabloya işaret ediyor.

Türkiye’nin doğal gaz fiyatları, uzun vadeli sözleşmelerde kullanılan farklı formüllere göre belirleniyor. Bu formüllerde bazen petrol endeksleri, bazen de spot piyasa göstergeleri (Avrupa’daki TTF, ABD’deki Henry Hub gibi) görev alıyor.

Uzun yıllar boyunca boru gazı kontratları büyük ölçüde petrole endekslenmişti. Ancak son dönemde spot piyasa odaklı fiyatlama giderek yaygınlaştı.

Spot LNG ithalatında ise teslimat tarihindeki vadeli fiyatlar belirleyici oluyor. Doğal gaz, Türkiye’nin elektrik üretiminde önemli bir girdi olmaya devam ediyor.

Payı mevsimlere göre değişiklik gösterse de kimi dönemlerde toplam üretimin beşte birine yaklaşabiliyor.

Türkiye’nin Boru Hatları ve LNG Kaynakları

Türkiye, doğal gazı beş ayrı boru hattı üzerinden ikili anlaşmalarla ithal ediyor: Rusya’dan gelen Mavi Akım ve TürkAkım, İran’dan Tebriz-Ankara, Azerbaycan’dan gelen BTE/Güney Kafkasya hattı ve TANAP.

LNG tarafında ise ABD, Katar, Nijerya, Cezayir ve Mısır son yıllarda öne çıkan tedarikçiler arasında. Yeni Mercuria ve Woodside anlaşmalarıyla bu kaynak çeşitliliği daha da artacak.

Türkiye, arz güvenliğini güçlendirmek için LNG’ye portföyünde giderek daha fazla yer veriyor. Ancak fiyatların küresel piyasa dalgalanmalarına son derece duyarlı olması, LNG’yi boru gazına kıyasla daha pahalı ve riskli hale getirebiliyor.

ABD’nin Payı Artıyor

Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre ABD’nin Türkiye’nin doğal gaz portföyündeki payı son yıllarda yüzde 10 seviyelerine yükseldi. Yapılan yeni uzun vadeli LNG anlaşmalarıyla bu oranın yüzde 15 civarına ulaşması bekleniyor.

Ankara’nın Önündeki Denge Arayışı

Trump’ın Rusya’dan petrol ithalatını sonlandırma çağrısı, Türkiye’nin enerji güvenliği ile dış politika ve finans dengesini aynı anda yönetme zorunluluğunu bir kez daha hatırlattı.

Uzmanlara göre bu talebin kısa vadede tamamen karşılanması durumunda, özellikle motorin gibi ürünlerde arz baskısı oluşabilir ve iç piyasa fiyatları yukarı yönlü hareket edebilir.

Türkiye’nin petrolde Rusya’ya yüzde 66 seviyesindeki bağımlılığı azaltması için alternatif kaynaklara yönelmesi şart.

Doğal gazda ise ABD merkezli LNG anlaşmaları sayesinde arz güvenliği ve kaynak çeşitliliği artıyor. Fakat LNG’nin görece pahalı ve dalgalı yapısı, boru gazını kısa sürede tamamen ikame etmeyi maliyetli kılıyor.

Bu nedenle Ankara’nın önümüzdeki dönemde dengeyi yaptırım riski, ticari koşullar ve iç fiyat istikrarı arasında kurması gerekecek.

Suç örgütü lideri iş insanına dönüştü! KDK’nın kararı FİLE’ye takılmadı! Belediye başkanı halktan koptu! Müslüm’ün yüzde 50 hissesi satışa çıktı! İstanbul Üniversitesi böyle hortumlanmış! Serbest kaldıktan sonra ihya olmuş!