Borçta zaman daralıyor: Hazine’nin vadesi 20 yılın en düşüğünde
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yayımladığı son veriler, Türkiye’nin borç yönetiminde önemli bir gösterge olan vadeye kalan ortalama sürede dikkat çekici bir daralma yaşandığını ortaya koydu.
Hem iç borçlarda hem de dış borçlarda vade sürelerinin kısalması, önümüzdeki dönemde borç çevirme riskinin artabileceğine işaret ediyor.
Bakanlık verilerine göre, 2025 yılı itibarıyla iç borç stokunun vadeye kalan ortalama süresi 2,9 yıla geriledi.
Bu oran, son yıllarda görülen en düşük seviyelerden biri olarak dikkat çekiyor. Pandemi sonrası dönemde hızla artan kamu harcamaları, yüksek faiz oranları ve artan borçlanma gereği, iç borçlanma dinamiklerinde önemli bir baskı oluşturdu.
Uzmanlara göre, vadelerin kısalması borçlanma maliyetini doğrudan etkiliyor. Kısa vadeli borçlanma, faiz riskini artırırken, her yeni çevrimde Hazine’nin daha yüksek maliyetle borçlanmak zorunda kalabileceği anlamına geliyor.
Bu durum, özellikle piyasa faizlerinin yüksek seyrettiği bir ortamda borç yönetimini daha hassas bir dengeye oturtmayı gerektiriyor.
Dış Borçlarda da Tablo Benzer: Vade 6,3 Yıla Düştü
Benzer bir eğilim dış borç tarafında da gözleniyor. Hazine verileri, dış borç stokunun vadeye kalan ortalama süresinin 6,3 yıla kadar gerilediğini gösteriyor.
Önceki yıllarda bu süre 7 yılın üzerindeydi. Küresel faiz oranlarındaki artış, gelişmekte olan ülkelere yönelik risk algısındaki dalgalanmalar ve kredi notlarındaki zayıflık, dış finansman koşullarını zorlaştıran başlıca etkenler arasında yer alıyor.
Bu çerçevede Türkiye’nin uluslararası piyasalardan borçlanma maliyetleri, gelişmiş ülke tahvillerine kıyasla hâlâ yüksek bir risk primi içeriyor.
Vade yapısındaki kısalma ise borcun çevrilme sıklığını artırarak döviz cinsi borçların yönetimini daha hassas hale getiriyor.
Artan Vade Baskısı Borç Yönetiminde Esnekliği Azaltıyor
Vade kısalmasının bir diğer sonucu da borç yönetiminde esneklik kaybı. Uzmanlar, uzun vadeli borçlanmanın Hazine’ye hem maliyet hem de planlama açısından avantaj sağladığını hatırlatıyor.
Vade süresinin azalması, borç servisinin daha kısa periyotlarla yapılması anlamına geldiği için, bütçe üzerindeki likidite baskısını artırıyor.
Ekonomistler bu gelişmenin, bütçe disiplinini koruma çabalarıyla birlikte değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Özellikle yüksek enflasyon ortamında nominal faizlerin yüksek seyretmesi, uzun vadeli borçlanmayı cazip olmaktan çıkarabiliyor.
Hazine’nin daha kısa vadeli borçlanmayı tercih etmesi, bir anlamda piyasa koşullarına uyum zorunluluğunun sonucu olarak görülüyor.
Borç Stoku Büyürken Risk Yönetimi Öne Çıkıyor
2025 yılı itibarıyla Türkiye’nin toplam borç stoku hem nominal hem de oransal olarak artış eğilimini sürdürüyor.
Artan finansman ihtiyacına paralel olarak iç ve dış borçlanma kanallarında yoğun bir kullanım görülüyor. Ancak bu durum, borç yönetiminde risk faktörlerini de artırıyor.
Borç stokunun önemli bir kısmı Türk lirası cinsinden olsa da, dış borçların döviz cinsi olması kur oynaklıklarını daha önemli hale getiriyor.
Türk lirasındaki değer kaybı, dış borcun TL karşılığını yükselterek kamu maliyesine ek yük oluşturuyor. Bu nedenle, döviz rezervlerinin güçlendirilmesi ve dış finansman koşullarının iyileştirilmesi, vade yapısındaki baskıyı hafifletebilecek unsurlar olarak öne çıkıyor.
Hükümetin Önceliği: Vade Yapısını Yeniden Dengelemek
Hazine ve Maliye Bakanlığı, borç yönetimi stratejisinde temel hedeflerden birinin “vade yapısının dengelenmesi” olduğunu vurguluyor.
Bakanlık, iç borçlanmada mümkün olduğunca uzun vadeli ve sabit faizli enstrümanlara yönelerek borç servis yükünü istikrarlı hale getirmeyi amaçlıyor.
Son dönemde artan borçlanma maliyetlerine rağmen, uzun vadeli tahvil ihalelerine olan talebin sınırlı kalması, bu hedefin gerçekleştirilmesini zorlaştıran unsurlardan biri.
Buna karşın Hazine, yerel piyasada likiditeyi korumak ve yatırımcı tabanını çeşitlendirmek amacıyla farklı vadelerde ihraçlara devam ediyor.
İç ve dış borçlarda vadelerin kısalması, önümüzdeki dönemde ekonomik istikrar açısından yakından izlenecek göstergeler arasında yer alıyor.
Kısa vadede borç çevrim oranlarının yüksek seyretmesi, bütçe dengesinde baskı yaratabilir. Ancak orta vadede enflasyonun düşmesi ve faiz oranlarının gerilemesi durumunda, Hazine’nin yeniden daha uzun vadeli borçlanma imkanlarına kavuşması bekleniyor.
Türkiye’nin borç yönetimi açısından vade yapısındaki daralma, hem iç hem de dış piyasalarda finansman koşullarının sıkılaştığı bir dönemde önemli bir uyarı sinyali niteliğinde.
Hazine’nin önündeki temel sınav, bu baskıyı yönetirken borçlanma maliyetini ve risk düzeyini kontrol altında tutabilmek olacak.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın son verileri, Türkiye’nin hem iç hem de dış borçlanmalarında vade yapısının belirgin biçimde kısaldığını ortaya koydu.
Bakanlık tarafından açıklanan Ağustos 2025 dönemi Kamu Borç Yönetimi Raporu’na göre, merkezi yönetim iç borç stokunun vadeye kalan ortalama süresi 2,9 yıla gerileyerek 2020’den bu yana en düşük seviyeye indi.
Dış borç tarafında da tablo benzer: Vadeye kalan ortalama süre 6,3 yıla düşerek son 20 yılın en kısa ortalamasına işaret etti.
2017’de dış borç vadesi neredeyse 10 yıla kadar uzamışken, o tarihten bu yana her yıl düzenli bir kısalma eğilimi gözlendi.
Uzmanlara göre, vade yapısındaki bu daralma Türkiye’nin borçlanma riskini artırıyor. Özellikle döviz cinsinden ve değişken faizli borçlanmanın toplam borç içinde önemli bir ağırlığa ulaşması, kur veya faiz dalgalanmalarının bütçe dengeleri üzerinde daha hızlı etki yaratabileceği anlamına geliyor. Nitekim toplam kamu borçlarının yalnızca yüzde 27,4’ü sabit faizli Türk lirası cinsinden.
Sabit Faizli Borcun Payı 2,4 Puan Geriledi
Bakanlık verileri, toplam iç ve dış borç stokunun faiz yapısında da değişim yaşandığını gösteriyor. Ağustos 2025 itibarıyla toplam borç stokunun yüzde 66,6’sı sabit faizli, yüzde 28,1’i değişken faizli ve yüzde 5,3’ü TÜFE’ye endeksli borçlardan oluşuyor. 2024 sonuna kıyasla sabit faizli borçların toplam içindeki payı 2,4 puan azaldı.
Merkezi yönetim iç borç stokunun vadeye kalan ortalama süresi 2024’te 3,5 yıl, 2023’te 3,8 yıl, 2022’de 3,6 yıl iken, bu yıl 2,9 yıla düşerek son beş yılın en düşük seviyesini gördü.
Bu tablo, Hazine’nin borçlanma stratejisinde kısa vadeli finansman araçlarına daha fazla yöneldiğini gösteriyor.
TL Cinsinden Borcun Payı Azalıyor
Ağustos itibarıyla TL cinsi iç borcun toplam iç borç stokundaki payı 2,4 puan azalarak yüzde 75,2’ye geriledi.
TL cinsi sabit faizli borçların payı ise son bir yılda 6,5 puanlık düşüşle yüzde 43,1’e indi. Buna karşın TL cinsi değişken faizli borçların oranı 4,1 puan artarak yüzde 32,1’e yükseldi.
Döviz cinsi borçlarda ise tam tersi bir yönelim söz konusu. Döviz cinsi borçların toplam iç borç stokundaki payı 22,4’ten 24,8’e çıktı.
Sabit faizli döviz cinsi borçların oranı 11,5 puan artışla yüzde 17,7’ye yükselirken, değişken faizli döviz borçları 9,1 puan azalarak yüzde 7,1 seviyesine geriledi.
Bu tablo, TL cinsinden sabit faizli borçlanmanın gerilediği, buna karşın döviz cinsi sabit faizli borçlanmanın arttığı bir döneme işaret ediyor.
Uzmanlara göre bu durum, iç borç stokunu hem kur hem de faiz oynaklıklarına karşı daha hassas bir hale getiriyor.
Kısalan vade yapısıyla birleştiğinde, borç portföyü açısından kırılganlık düzeyinin yükseldiği değerlendiriliyor.
Dış Borçta da Vade Kısaldı, Sabit Faizli Pay Geriledi
Dış borç tarafında da benzer bir tablo görülüyor. Ağustos 2025 itibarıyla dış borç stokunun vadeye kalan ortalama süresi 6,3 yıl oldu.
Bu rakam, 2005’teki 5,7 yıl seviyesinden sonra en kısa ortalama vade olarak kayıtlara geçti. 2017’de 9,9 yıla kadar çıkan dış borç vadesi, son sekiz yıldır istikrarlı biçimde azalmayı sürdürüyor.
Dış borç stokunun toplam borç içindeki payı yüzde 41,9’a düşerken, bir önceki yıl bu oran yüzde 46,4’tü. Dış borç stokunun faiz yapısında sabit faizli borçların oranı yüzde 82,6’ya geriledi. Bu oran 2024’te yüzde 84,4, 2023’te ise yüzde 85,4 düzeyindeydi.
Yüklü Dış Borç Ödemeleri Kapıda
Hazine’nin verilerine göre, önümüzdeki aylarda dış borç geri ödemelerinde yoğun bir takvim bulunuyor. Ekim ayında toplam 2 milyar 598 milyon dolar dış borç ödemesi yapılacak; bunun 2 milyar 28 milyon doları anapara, 571 milyon doları ise faiz ödemesi olacak.
Kasım ayında ödemeler 3 milyar 202 milyon dolara kadar çıkacak. Aralık ayında ise ödeme yükü 338 milyon dolara gerilerken, Ocak 2026’da toplam 3 milyar 2 milyon dolarlık yeni bir itfa Hazine’yi bekliyor.
Şubat 2026’da 2 milyar 667 milyon dolarlık ek dış borç ödemesi planlanıyor. Bakanlık bu yıl beş uluslararası tahvil ihracıyla toplam 10 milyar 750 milyon dolar borçlandı.
Hedef 11 milyar dolar seviyesinde olmakla birlikte, önceki yıllarda olduğu gibi Hazine’nin yıl sonuna doğru bir kısmını önden borçlanma yoluyla gerçekleştirmesi olası görülüyor.
Ekim Ayında 373 Milyar TL’lik Geri Ödeme
Ekim ayında Hazine’nin toplam 373,2 milyar TL tutarında borç ödemesi bulunuyor. Bunun 263,6 milyar TL’si iç borç, 109,5 milyar TL’si ise dış borç geri ödemelerinden oluşacak.
Aynı dönemde Hazine’nin altı ihale ile toplam 290 milyar TL borçlanma planı bulunuyor. Bu, ekonomistlerin hesaplamalarına göre yaklaşık yüzde 110’luk bir borç çevirme oranına denk geliyor.
Ekim-Aralık döneminde toplam 467 milyar TL iç borç geri ödemesi yapılması planlanırken, dış borç ödemelerinin TL karşılığının 259 milyar TL civarında olacağı öngörülüyor.
Buna karşılık Hazine’nin bu dönemde 538 milyar TL’nin üzerinde iç borçlanma yapması bekleniyor. Böylece iç borç çevirme oranı yüzde 118’in üzerine çıkarken, net iç borçlanma tutarının yaklaşık 412 milyar TL olacağı tahmin ediliyor.
Uzmanlar, borçlanma vadesindeki kısalmanın, faiz ve kur riskinin yüksek olduğu dönemlerde mali istikrar açısından kırılganlık yaratabileceği konusunda uyarıyor.