Mehmet Şimşek sözünü tutmadı, ihale Merkez'e kaldı!

Merkez Bankası'nın faiz kararını, ele alan Prof. Dr. Selva Demiralp, "Meh­met Şimşek’in sözünü verdiği 'zenginden daha çok, fakirden daha az' vergi alacak bir ver­gi reformu malesef yapılama­dı. Böyle olunca, talebi dizgin­leyerek enflasyonu düşürme işi tamamen merkez bankası­na kaldı." dedi.

Prof. Dr. Selva Demiralp, Merkez Bankası'nın faiz kararını, ekonomi politikalarına güven ve enflasyon beklentileri arasındaki ilişkiyi incelendiği yeni akademik çalışmaları ışığında Dünya gazetesinde değerlendirdi.

19 Mart’ta Ekrem İmamoğ­lu’nun tutuklanmasıyla tır­manan siyasi gerilim ve ardın­dan gelen finansal türbülansın üzerinden üç ay geçtiğini anımsatan Demiralp, "TCMB, aradan geçen dönemde faizle­ri iki kez artırarak, ağırlıklı or­talama fonlama faizini aralık ayındaki faiz indirimleri önce­si seviyelere çekerken, dün ya­pılan üçüncü toplantıda politi­ka faizine dokunmadı. Reel faiz hiç olmadığı ka­dar yüksek. Ancak TCMB’nin dünkü kararı, siyasi risklerin henüz masadan kalkmadığı­na ve reel faizin de bu sebep­le yüksek kalması gerektiğine işaret ediyor. 30 Haziran’daki CHP kurultay iptal davası bu kadar yakınken, bu dava sonu­cu belli olmadan TCMB’nin temkini elden bırakmaması finansal istikrar açısından ye­rinde bir adım." dedi.

"Merkez Bankası, 17 Tem­muz’daki PPK toplantısına ka­dar olan sürede, son üç ayda 65 milyar dolardan 32.5 mil­yar dolara düşen swap hariç net rezervlerini yeniden güç­lendirmeye odaklanacak gö­rünüyor." diyen Demiralp, eğer bu süreçte ağır­lıklı ortalama fonlama faizi de politika faizine çekilip ek sıkı­laşma ihtiyacı ortadan kaldırı­labilirse, temmuz ayında faiz indirimlerinin yeniden gündeme gelebileceğini belirtti.

"FAİZ İNDİRİMİNİN BAŞLAYACAĞI NOKTA..."

"Korkarım ki TCMB’nin fa­iz indirimlerine yeniden baş­layacağı nokta, enflasyonda işlerin yolunda gitmesinden kaynaklanan bir rahatlama­nın sonucu olmayacak." ifadesini kullanan Demiralp, şöyle devam etti:

"Piya­sa profesyonellerinin yıl sonu enflasyon beklentileri %30’lu seviyelerin altında değil. Ha­nehalkı enflasyon beklentile­rine baktığımızda, Koç Üni­versitesi Hanehalkı Enflas­yon Beklentileri’nin son iki ayda bir düşüş trendini ta­kip ederek haziran itibarıyla 12 ay sonrası için yüzde 63’lü seviyelere gerile­diğini, ancak hâ­len 19 Mart önce­sinde ölçtüğümüz yüzde 58’li sevi­yelerin üzerinde kaldığını görüyo­ruz. Ölçtüğümüz seviyeler, TCMB Sektörel Beklenti Anketi’nde hane­halkı için mayıs ayında ölçülen yüzde 60’a ol­dukça yakın.

"ESAS SORUN..."

Beklentilerin, özellikle de hanehalkı beklentilerinin bu kadar yavaş bir iniş gösterme­si, para politikasında yaşanan sıkıntının temelini oluşturu­yor. Bir yanda yaklaşık iki se­nelik bir yüksek faiz sürecine rağmen hâlen oldukça yüksek seyreden enflasyon beklen­tileri var. KU anketine katı­lan katılımcılar, önümüzdeki 12 aylık dönemde hâlihazır­da hissedilen yüzde 73 seviye­sindeki ortalama enflasyonda 10 puanlık bir düşüş bekliyor­lar. Enflasyonda düşüş bek­lenmesi güzel bir haber. An­cak 2 senelik sürenin sonun­da hâlen bu kadar yüksek bir enflasyon hissedilmesi ve bu kadar yavaş bir dezenflasyon beklenmesi esas sorun. Zira bir kere kontrolden çıkan enf­lasyonun beklentiler üzerinde yarattığı hasarı giderebilmek çok zor."

BAŞARILI DEZENFLASYON PROGRAMLARI

Demiralp "başarılı dezenflasyon programlarında nelerin farklı olduğunu" şöyle açıkladı:

"Yakın tarihten başarılı de­zenflasyon tecrübelerini in­celediğimizde, faiz artışları­nın çoğu zaman gerekli ama yeterli olmadığını görüyoruz. 2001 sonrası Türkiye deneyi­mi de dahil olmak üzere, ba­şarılı bir dezenflasyon progra­mı bir yandan Merkez Banka­sı eliyle talebin dizginlendiği, öte taraftan yapısal reform­larla arzın artırıldığı ve ma­liye politikası teşviklerinin doğru kullanılarak bütçe açı­ğını azaltıp verimliliğin artı­rıldığı, hukukun üstünlüğüne olan inancın sağlamlaştırıldı­ğı kapsamlı paketlerle müm­kün oluyor."

Bütün bunlar bir arada yapılıp Merkez Banka­sı bağımsızlığı da kanunla gü­vence altına alındığında, uy­gulanan politikalara olan gü­ven ile enflasyon beklentileri de hızla kontrol altına alına­biliyor. Enflasyon beklenti­lerinin düştüğü noktada ise Merkez Bankası’nın faizi daha yüksek tutmasına gerek kal­madan, yani acı reçete asgari düzeyde tutularak enflasyonu düşürmek mümkün olabiliyor.

EKONOMİK POLİTİKALARA GÜVEN

Yaptıkları aka­demik araştırmada Haziran 2025 itibarıyla ekonomik po­litikalara olan güveni ölçtüklerini ifade eden Demiralp, "Yaklaşık 2 bin katılımcının yüzde 50’si ekonomik politi­kalara kesinlikle güvenmedi­ğini söylerken, yüzde 6’sı ta­mamen güvendiğini ifade et­ti. Daha ilginç olan ise grafikte de görüleceği üzere, ekonomi politikalarına tamamen gü­venen grubun dahi enflasyon beklentilerinin yüzde 50’nin altına inmiyor olması." dedi.

Demiralp "Enflasyon beklentileri neden bu kadar yapışkan?" sorusuna ise şöyle cevap verdi:

"Bu sorunun cevabı, biraz ön­ce başarılı bir dezenflasyon programında olması gereken­leri sıraladığımız listede eksik kalan unsurlardan kaynaklanı­yor. Bizde Mayıs 2023 seçimle­ri sonrasında uygulanan “ras­yonaliteye geçiş” programının en büyük başarısı, enflasyonu düşürmenin yolunun faizleri düşürmekten geçmediğini ka­bul edip ‘U’ dönüşü yaparak sı­kı para politikasına dönen bir merkez bankası ekibinin gö­revlendirilmesi oldu. Yani ba­şarılı bir dezenflasyon prog­ramının gerek şartı sağlandı. Ancak bunu destekleyecek bir kalkınma programı bir türlü gelmedi.

'ŞİMŞEK'İN SÖZÜNÜ VERDİĞİ VERGİ REFORMU YAPILMADI'

Geçen hafta TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında konuşma yapan Başkan Ömer Aras tarafından da vurgulan­dığı üzere “enflasyon yaratma­yacak” bir vergi sistemine hala geçilemedi. Yani kayıt dışı ile mücadelede eksik kalıp, Meh­met Şimşek’in sözünü verdiği 'zenginden daha çok, fakirden daha az' vergi alacak bir ver­gi reformu malesef yapılama­dı. Böyle olunca, talebi dizgin­leyerek enflasyonu düşürme işi tamamen merkez bankası­na kaldı.

Buna karşılık, 2021 sonra­sı dönemdeki düşük faiz po­litikalarının yarattığı servet transferleri ve yüksek enf­lasyonla bozulmuş gelir dağı­lımı ortamında, elindeki tek araç politika faizi olan para politikası talebi dizginlemek­te yetersiz kaldı. Faiz artışla­rının ilk başta ağırdan alın­ması, TCMB üst yönetiminin görev sürelerinin kanunla ko­runmaması, geçmiş altı sene­de TCMB başkanının altı kere değişmiş olması gibi sebepler alt alta koyulunca kabaran bir liste, merkez bankasının kre­dibilitesini zayıf bıraktı."

'ACI REÇETENİN YÜKÜ ADİL DAĞITILMADI'

"Sadece tale­bi düşürüp, üretim tarafında üretkenlik artışına yönelik adımların atılamayıp yatırımcı güveninin de temin edilememesi üzerine sabrı taşan reel sektörün is­yan noktasına geldiğini kaydeden Demiralp, şunları söyledi:

Bugün geldiğimiz nokta­da bir tarafta faiz artışlarının yarattığı acı reçetenin yükü adil dağılmadığı için şikayet­çi olan sabit gelirli kesim, di­ğer yanda yüksek faiz ve kredi kısıtları nedeniyle şikayetçi olan reel sektör, diğer tarafta enflasyonun hâlen düşmemiş olmasından şikayet eden eko­nomistler ve herkesin farklı şey isteyip herkesin haklı ol­duğu bir düğümle karşı karşı­yayız.

Bu düğümü çözmek müm­kün. Ama çözüm sadece para politikasıyla mümkün değil. Hatta sadece koordinasyon içinde çalışan para ve mali­ye politikası ile bile zor. Peki iş tek başına merkez bankası­na kalırsa ne olur? Enflasyon ağır ağır düşmeye devam eder ve maalesef yüzde 20’ye düşe­cek enflasyonu beklemek du­rumunda kalırız."

Nuhoğlu’nun itirafındaki Ahmet kim? Uçağın düşme nedeni pilot koltuğu çıktı! Murat Ülker'in ziyaretinin sebebi ortaya çıktı! Soyulan Yunus Emre Vakfı'nda bir skandal daha! THY'den iddialara açıklama geldi Çocukların sağlığını tehdit eden ürünlere büyük darbe